Yalanın bazen iyilik olsun diye kullanıldığını biliyorum. Ben yalandan iyilik gelebileceğine inanmam. Doğrunun keskin acısı geçebilir ama yalanın insanı ağır ağır kemiren ıstırabı hiç bir zaman yok olmaz. Her zaman kanayan bir yaradır.
Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.
Başı kapalı müfettişler bir Yahudi ilkokulunu teftiş ederken, Yahudi ve Siyonist öğretmen öğrencilere sorular soruyor ve öğrenciler de hep bir ağızdan cevap veriyor:nn-Süleyman Tapınağı'na inanıyor musunuznn-İnanıyoruz. -Tapınak nerede inşa edileceknn-Mescid-i Aksa'da. -Mescid-i Aksa ne olacaknn-Yıkılacak. -Kudüs ne olacaknn-Tamamen Yahudi. Araplar ya ölecek ya köle olacak. nMüfettişler, Ne güzel hepsini öğrenmişler. diye memnuniyetlerini ifade ediyorlar. nİşte bu düşünce ile mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Filistin meselesinin çözümünde, Yahudilerden insaf ve izan beklemek beyhudedir. Onların anladığı tek lisan kuvvettir. Onlara anladıkları dilden konuşmanın vakti geldi de geçiyor.
Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak. bu kadar mavi. bu kadar geniş olduğuna şaşarak. kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben... Bahtiyarım...
... Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar sorarım size: “Nasıl”, Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı