Milyonlarca yıl önce açılmaması gereken Pandora'nın kutusu açıldı, tüm dünyaya kaos ve karmaşaya sebep olacak duygular yayıldı, Pandora kapağı kapatmayı başardığında kutunun içinde tek bir duygu kaldı: Umut
Sizlere ilk kitabı olmasına rağmen kurguladığı fantastik evren ve sempatik karakterleriyle okurlarına güzel bir okuma deneyimi yaşatan Dilarwen'den ve kitabı Pandora'dan bahsedeceğim bugün. Olay örgüsü ve karakterleriyle severek okuduğum bir kitap oldu benim için. Bazı yerlerde gözüme çarpan anlatım bozuklukları ve karakter derinlikleri ile ilgili olumsuz detayları kalemini daha yetkin hale getirebilmesi için yazarımıza ilettim. Saygı çerçevesi içinde yapıcı eleştirilere oldukça açık kendisi ♥️
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, 18. yaş gününe az bir süre kalmış ana karakterimiz Aysuda, çok sevdiği babasıyla yaşamaktadır. Annesi onu küçük yaşta terketmiş olsa da babası hala annesine derinden sevgiyle bağlıdır. Yeni yaşının yaklaştığı günlerde babasına bir telefon gelir, Aysuda'nin gerçekleri öğrenme zamanı gelmiştir. Yıllardır kendisinden saklanan bu gerçekler büyülü bir dünyanın kapılarını aralayacaktır. Peki milyonlarca yıl önce açılmış olan Pandora'nın kutusu Aysuda'nın yaşamını nasil etkileyecektir?
Kitapta aşk, dostluklar, fantastik ve mitolojik bir evren, aile bağları gibi duygular güzel işlenmişti. Severek okudum. Benim için 7/10'luk bir kitaptı.Eğer mitolojik fantastik kurgu seviyorsanız bu kitaba bir şans verebilirsiniz.
İşte sizler için bu kitaptan seçtiğim birkaç alıntı:
"İster büyü ister gerçek olsun, karşıdan gelecek olan şey sevgiydi. Senin sevgin gerçekse sevgi duyduğun kişinin yanında olmak bile yetmez miydi? Sevgiye karşılık beklemek de neyin nesiydi?"
"Sanırım Tanrılar, insanlığın kaderini yine insanların seçimlerine bırakmışlar."
"Aslında dünya, Tanrılar icin kurulmuş bir tiyatro sahnesi gibiydi. İnsanlar ise sahnedeki kuklalardan ibaretti."
"Tarihin beni nasıl andığı ya da anıp anmadığı umurumda değil. Senin de olmasın. Yalnızca bir kahramanmış gibi savaş ve gerekirse bir hiçmiş gibi tereddüt etmeden öl. Emin ol birileri seni mutlaka hatırlayacaktır."
"Her anlamda yanımda olmasını istediğim değil, yanında olmak istediğim kadınsın. Savaşın sonucunda ne olacağı umurumda değil, önemli olan şuan sana ait olduğum için kendimi ne kadar kutsanmış hissettiğim."
"Derler ki bir ruh ait olmadığı bir yeri gördüğünde mutlaka tanırmış. Kimse bilmese bile ruhun kendisi bilirmiş nereye ait olduğunu. Hangi özden yoğrulduğunu, hangi közle yok olduğunu."
"Haklıydı, biz birdik. Tanrıların oyunları ya da savaşlar bizi birbirimizden ayırabilirdi fakat her zaman birbirimize çıkan yolu bulacaktık. Yol bazen fazlasıyla dolambaçlı olacaktı. Yine de o yolun sonuna varmayı başaracaktık."
Uzun zamandır beni böylesine kurgunun içine çeken fantastik bir seri okumamışım. O kadar çok sevdim ki yazarın hayal gücünü. Mitolojik fantastik kurgu denince aklıma ilk gelecek kitaplardan biri Ölü Tanrı'nın Şarkısı serisi olacak sanırım ✨
Serinin ikinci kitabında da anlatım oldukça akıcı, olaylar inanılmaz heyecanlı ve karakterler muhteşemdi. Olay örgüsü, savaş sahnesi betimlemeleri ve özellikle Mara'nın karakter gelişimi benim için gayet yeterliydi.💓
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse,
Troya'nın asırlar evvel düşmesinden sonra Olimpos'tan kovulan kehanet tanrısı Rae, şehrini birkez daha savaş tehlikesi altında buluyor. Savaş Tanrıların bir nefes uzağında. Bir de üstüne Rae'nin herşeyini feda ettiği kadın Zeus'un hain planlarıyla ondan ayrı düşmüşken bu savaşı kazanabilecek midir? Peki ya Mara, savaş başlamadan önce Rae'ye dönmeyi başarabilecek midir?
Bu seriyi okurken cok etkilendiğimi söylemeliyim. Benim icin 8.5/10 luk bir kitaptı. Üçüncü kitap için sabırsızlıkla bekliyorum ✨
İşte bu kitaptan sizler için seçtiğim birkaç alıntı:
"Her anlamda yanımda olmasını istediğim değil, yanında olmak istediğim kadınsın. Savaşın sonucunda ne olacağı umurumda değil, önemli olan şuan sana ait olduğum için kendimi ne kadar kutsanmış hissettiğim."
"Birbirine ait ruhlar, birbirlerini daima bulurlardı."
"Söyle o halde ayrılır mı gün hiç geceden, ayrılır mı ay güneşten? Belki de yetmez sema ikisine birden, biri mutlaka daha fazlasını ister sonsuz gökyüzünden."
"Söyle o halde ayrılır mı gün hiç geceden, ayrılır mı ay güneşten? Belki de yetmez sema ikisine birden, biri mutlaka daha fazlasını ister sonsuz gökyüzünden."
"Görmek ve bilmek yerine hiç var olmamayı tercih ederdim; çünkü bilmenin de görmenin de ne kadar büyük bir lanet olduğunu deneyimledim.Bir şeye engel olamadığın sürece o şeye karşı kör olmak bence en iyisiydi."
Ben bir kadın ve en önemlisi de bir insandım.Erkek gibi savasabilecek, düşünebilecek ve okuyabilecekken neden birinin gelini olmakla yetinecektim ki? Hayır bir erkek gibi değil, bir kadın gibi tüm bunları yapabilirdim. Onlar da yapabilirdi. Sadece yapmamızı istemiyorlardı.
Onlara başkaldırmamızı, özgürlüğümüzün peşinde koşmamızı istemiyorlardı; çünkü kadınlar düşündüğünde tehlikeli varlıklara dönüşüyordu. Bizden korkmak istemiyorlardı, bizi evlerinde altından bir lir gibi sergilemek istiyorlardı."
Mitolojik bir maceraya dalmaya hazır mısınız? Ölü Tanrı'nın Şarkısı size tam da bunu vadeden bir kitap. İçerdiği karakterler ve heyecanlı olay örgüsü ile okurken güzel zaman geçirdiğim bir kitap oldu diyebilirim. Özellikle yoğun okumalar arasında farklı bir tür okuyayım; içinde heyecan, mitoloji ve romantizm olsun derseniz mutlaka tavsiye ederim
Genel itibariyle akıcı olan bir kitaptı. Karakterlerin samimi diyalogları onlarla bağ kurmamı sağladı. Kimi ciddi ve karanlık kimiyse eğlenceli Olimpos Tanrılarını okumak ilginç bir deneyimdi. Özelliklikle Mara ve Karr karakterlerinin düşünce şekilleri beni çoğu yerde gülümsetti. Kitabı sevdiğim icin en kısa zamanda ikincisini de okumayı düşünüyorum. Özellikle finalde smut bir sahnenin olduğunu belirtmeliyim. O yüzden yetiskin içerik barındırıyor kitabımız.
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, Truva düştükten sonra Apollon adlı Tanrı, savaştan sağ kurtulanların kendine yeni bir şehir kurmasına yardım eder. Bu sebeple din adamları her 17 yıl 17 ay ve 17 günde bir şehirde doğan kızları bu süre boyunca Apollon'a gelin olması için yetiştirir. Ve zamanı gelince Apollon o gün doğmuş olan ve gelin olması için yetiştirilen kızlardan birini seçer.
Ana karakterimiz Mara çocukluğundan beri Tanrılara inanmayan, rahiplerin zoruyla eğitimi alsa da seçilirse kaçma planlari yapan asi bir genç kızdır. Sevgilisi ile herkesten uzak bir yerde evlilik hayali kurarken bir gün Apollon'un onu gelin seçmesiyle hayatı alt üst olur. Rahipler tarafından öğretildiği gibi kendini Apollon'a adama dualarını ederken yanlışlıkla kendisini Kehanet tanrısı Rae'ye sunar ve macera başlar.
Yazarımız ile ta ilk kitabını yazdığı dönemde tanışıp arkadaş olduk. Kitabını çıkaracağı zaman yaşadığı heyecana yakından şahidim. Böyle bir eser ortaya koyması ile çok gurur duyuyorum. Başarıları ve kalemi daim olsun
Genel itibariyle severek okuduğum bir kitap oldu. Benim için 8.5/10'luk güzel bir maceraydı. Mitolojik ve fantastik kurgu okumayı sevenlere tavsiye ederim
İşte bu kitaptan sizler için seçtiğim birkaç alıntı:
"Benden başka hiç kimsenin kaderimi belirlemesine bir daha izin vermeyecektim."
"Görmek ve bilmek yerine hiç var olmamayı tercih ederdim; çünkü bilmenin de görmenin de ne kadar büyük bir lanet olduğunu deneyimledim.Bir şeye engel olamadığın sürece o şeye karşı kör olmak bence en iyisiydi."
"Onlara başkaldırmamızı, özgürlüğümüzün peşinde koşmamızı istemiyorlardı; çünkü kadınlar düşündüğünde tehlikeli varlıklara dönüşüyordu."
Fantastik kurgu sevenler bu kitabı mutlaka okumalı...
Yerli ve yabancı pek çok kitap bloggerının önerdiği Dördüncü Kanat'ı ben de okudum ve aşık oldum. Kurgusu, karakter işlenişi ve gelişimleri, epik savaş sahneleriyle gönlümde taht kurdu diyebilirim. Kitabın kalınlığı gözünüzü korkutmasın, o kadar akıcı ki bitmesin diye kendinizi yavaş okumaya zorlarken bulabiliyorsunuz. Özellikle finale doğru yetişkin içerikli sahneler içerdiği uyarısını da unutmayalım
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, çocukluğundan beri tarih ve kitaplarla içli dışlı olan Violet, Katipler Bölüğü'ne girmek için hazırlanmaktadır. Herkes onun çok başarılı bir katip olacağını düşünürken oldukça disiplinli ve sert mizaçlı bir general olan annesi onu bir ejderha binicisi olmasi için sinava girmeye zorlar. Bu sınavda ya ailesini gururlandıran bir binici olacaktır ya da hayatını kaybedecektir. Hayatının her döneminde kırılgan ve narin olan Violet'i, birbirini gece vakti gizlice öldürebilen öğrenciler, ölümcül sınavlar ve bir insanı toz zerresine çevirebilecek ejderhalar beklemektedir. Peki o bütün bunların arasından sağ çıkabilecek midir?
Çok severek okuduğum benim için 10/10 luk bir kitaptı diyebilirim. Bu türü seven herkese tavsiye ediyorum. İşte kitaptan sizler için seçtiğim birkaç alıntı:
"Bir nesil metni değiştirir.Sonraki nesil o metni öğretmeyi seçer.Onların ardından gelen nesil büyürken bu yalanlar tarihin gerçekleri olup çıkar."
"Binicisi olmayan bir ejderha trajedidir. Ejderhası olmayan bir biniciyse ölüdür."
"Cesaret fiziksel güçten daha önemlidir."
"Tapınaklar bile yeniden inşa edilebilir ama kitaplar yeniden yazılamaz."
"Dünyada seni bekleyen sonsuz olasılık var ve kendi değerini kanıtlamak için bir doktora diplomasına ihtiyacın yok. İstediğin her şeyi yapabilir, istediğin kişi olabilirsin."
Takıntılı bir insanın hem kendisi hem de çevresini nasıl harap ettiğini anlatan Beni Seç'ten bahsedeceğim bugün sizlere...
Bir oturuşta 3.5 saat okuyarak bitireceğim kadar akıcı olan bu kitap gizem gerilim değil, daha çok saplantı konuluydu. Tess Gerritsen'ın diğer kitaplarından farklı bir anlatımı olsa da çok sevdiğimi söyleyebilirim. Merak duygusunun ön planda olduğu, sayfaların su gibi akıp gittiği bu kitabı okurken insan; hastalıklı bağlanmanın genç bir kalbi nasıl ölüme kadar sürükleyebileceğine de şahitlik ediyor.
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, Sağanak yağışlı bir gecede üniversite son sınıf öğrencisi Taryn Moore adli genç kızın cesedi yaşadığı apartmanın önünde bulunur. Evinin balkonundan atlayarak intihar etmiş gibi görünmektedir. Olay yerine gelen dedektifin içinden bir ses bu genç kadının ölümünün ardında başka gerçekler olduğunu söyler.
İlk şüpheli kızın eski sevgilisi olsa da sonradan dedektifin soruşturması onu talihsiz aşklarla ilgili ders veren üniversite profesörü Jack Dorian’a ulaştırır. Polisler yaptıkları araştırmada Taryn'in bu profesöre hayranlık duyduğu ve onun dersinde çok başarılı olduğunu öğrenir. Bir yanda genç eski sevgili, diğer yanda üniversite profesörü... Bu intiharın ardındaki gerçek sebep kimdir? Peki bu gercek bir intihar mıdır yoksa intihar süsü verilmiş bir cinayet mi?
Benim için 8/10 luk güzel bir kitaptı. Bu türde okuma yapmayı sevenlere tavsiye ederim.
İşte bu kitaptan sizler icin seçtiğim birkaç alıntı:
"İnsan, yeni bir hayata başlamak için, eskisini yakmalıydı."
"Ama bununla, kendi yöntemlerimle baş edeceğim. Öleceksem de, dans ederek öleceğim. Kanserin canı cehenneme!"
"Sen de benim kadar, bazı insanlar bu dünyada olmasa, buranın çok daha iyi bir yer olacağını biliyorsun."
"Gökler, sana duyduğum, beni sana bağlayan bu ölümcül tutkudan vazgeçmemi söylüyor; fakat, ah! Kalbimin bunu kabul edebilmesi mümkün değil"
Tüm fantastik okur dostlarımdan sıkça önerilen Dikenler ve Güller Sarayı serisine sonunda ben de başladım. Neden bana bu kadar tavsiye edildigini anladım, çok başarılıydı. Konusu, karakterleri, akıcı anlatımı ve özellikle de okuru içine çeken fantastik dünyasıyla beni çok etkiledi. Kitapta yetiskin içerik barındıran sahneler de olduğunu söylemeliyim
Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, Feyre, buz gibi soğuk bir kış gününde babasının ve kardeşlerinin karnını doyurmak için ormanda ava çıkar. Yıllar önce ölüm döşeğindeki annesine ailesine bakacağına dair söz vermiş, o günden itibaren tüm hayatını ailesine adamıştır. Ormanda bir ceylana nişan aldığı sırada karşısına dikilen koca kurdu gördüğünde şans eseri kurt atak yapamadan onu öldürmeyi başarır.
Bir akşam kapısını korkunç bir canavar çalar ve öldürdüğü kurdun bir peri olduğunu, Anlaşma'ya göre cana karşılık can istediğini söyler. Feyre'yi kendisiyle birlikte peri diyarına götüren bu canavar, eskiden dünyada hükmetmiş olan Ulu Peri Tamlin'dir. Ve o günden sonra hiçbir sey Feyre için eskisi gibi olmaz.
Okuru yormayan etkileyici betimlemeleriyle yazarın çok başarılı bir atmosfer yarattığını belirtmeliyim. Benim için 8.5/10 puanlık bir kitaptı. En kısa zamanda ikinci kitabını da okuyacağım
İşte bu kitaptan sizler için seçtiğim birkaç alıntı:
"Ekmek ve et kadar umuda da ihtiyacımız var," diye sözümü kesti. Bakışlarında nadiren rastladığım bir canlılık vardı. "Umuda ihtiyacımız var, yoksa dayanamayız. Bırak umut etmeye devam etsin Feyre. Bırak daha iyi bir yaşam hayal etsin. Daha iyi bir dünya."
"İnsan kalbi taşıdığın için ne mutlu sana, Feyre. Bırak hiçbir şey hissetmeyen zavallılar kendine acısın."
"Çünkü yalnız ölmek istemezdim. Çünkü birinin son nefesimde, hatta sonra bile elimi tutmasını isterdim. Peri ya da insan, herkes bunu hak ediyor."
"Çünkü sendeki insani neşe beni büyülüyor.Şu kısa ömründe her şeyi böyle yabani,yoğun ve anlık yaşaman ... inanılmaz.Kendimi bunun çekiminden kurtaramıyorum , yapmamam gerektiğini bildiğim halde ,yapmamak için kendimi zorladığım halde."
"Ekmek ve et kadar umuda da ihtiyacımız var," diye sözümü kesti. Bakışlarında nadiren rastladığım bir canlılık vardı. "Umuda ihtiyacımız var, yoksa dayanamayız. Bırak umut etmeye devam etsin Feyre. Bırak daha iyi bir yaşam hayal etsin. Daha iyi bir dünya."
"Delilik, ölümün en büyük rakibidir ve küçümsenmiştir. Akıl ve mantığın rafa kaldırılıp inancın merkeze alındığı yerden beslenir delilik. Bir noktaya takılıp dünyadaki maddi manevi her şeyi reddetme noktasına bağlı kalmaktır."