Yaşamda Korku ve Haz "Dünya şaşırtıcı bir yerdi. İçinde hayatın kıpırdanışını hissetmek, kaslarının hareketini fark etmek, sonsuz bir mutluluk kaynağıydı. Av peşinde koşmak, büyük bir heyecan ve coşku veriyordu. Öfkeler ve savaşlar, aynı zamanda haz veren şeylerdi. Hatta korku ve dehşet ile bilinmeyenin gizemi bile bu hayata bir şey katıyordu.
Bir de bazı rahatlıklar ve doyumlar vardı. Dolu bir mide, tembel tembel güneşin altında yatmak gibi şeyler çekilen bütün zahmetlerin, verilen bütün emeklerin karşılığıydı. Ayrıca bu zahmet ve emeklerin zaten bir de kendi karşılığı vardı. Hayatın dışavurumuydu bunlar ve hayat, kendini dışavurduğunda her zaman mutludur. Yavru kurdun da o düşman çevresinden hiçbir şikayeti yoktu. Son derece canlı, son derece mutlu ve kendinden son derece gururluydu. "
Allah'ın sana kalp vermesi: "Sev!" emridir. Akıl vermesi: "Düşün!" emridir. Sadece sana akıl vermesi ise: "Sen bu kâinat kitabını okuyabilcek cihazata sahip tek askersin ve düşünmek zorundasın!" emridir.
Sana sürekli koşmanı söylüyorlar. Yarışmanı, birilerini arkada bırakmanı, ipi önce göğüslemeni bekliyorlar. Hep daha hızlı koşmanı istiyorlar. Bense sadece annenin çocukluğunda söylediği bir sözü hatırlatacağım. Koşma, düşersin! Kemal Sayar
Akletmek yani aklını kullanmak oturup bir sürü şeyi ezberleyip öğrenmek değildir. Akletmek, öğrendiğimiz deneyimleri anlamlı bir hikayeye bağlayabilme kapasitesine işaret eder.
Ahlak kelimesi Arapçadaki 'halk'tan yani 'yapılış-yaratılış' anlamındaki kökten türemiştir. 'Davranış biçimi ve alışkanlık' anlamlarını da içerir. Tüm canlıların 'evrimsel yaratılışlarından gelen bir davranış kalıbı kümesi, bir tabiatı vardır.
Besin almaya, barınaklara veya güvende olmaya nasıl ihtiyaç duyarsak diğer insanlarla ilişki kurmaya, onlarla duygularımızı ve yaşamımızı paylaşmaya da o kadar derin ihtiyaç duyarız..
Kendini iyi insanlar için adamış bir doktor macera korku endişe mutluluk hüzün sevgi içinde iyi insanları mutlu etmek için uğraşmış Sonu ne olursa olsun iyilikten vaz geçmeyin
Dünya senin gibi insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor cümlesine o kadar çok maruz kaldım ki, kendi dünyamla baş başa kaldığımda dünyanın dönmediğine yemin edebilirdim.
"Her insan iç içe geçmiş bir matruşkadır. Bir matruşkada hapsolmak ya da son matruşkaya kadar her birini tek tek açıp kendini bulmak bir tercih meselesidir." Cezve Kitap
İnsanımızın kendini önemli ve güçlü hissetmemesi acaba birilerinin planlayarak yaptıkları bir şey mi? Yoksa, bizzat insanımız, insan olmanın sorunluluğundan kaçtığı için kendisi mi bu durumu yaratıyor?
Bu dünya da sana kötülük yapmak isteyenler çıkacak karşına ama unutma iyilik yapmak isteyenler de çıkacak.Kimi insanın yüreği karanlık kimi insanın da aydınlıktır. Dünyanın kötülerle dolu oldgunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama. Kendini koru kızım! insanlara karşı kendini koru.
'Koşullar ne olursa olsun doğruyu söyleyen biri, ' ile, 'Durum uygun olduğu zaman doğruyu söyleyen biri, ' aynı gücü taşımazlar; aynı enerjiye sahip değillerdir.
Yalan söylediğin zaman kendinle ilgili algılaman bir yara alır. 'Ben dürüst bir insanım' dememiz yara alır; sizin kendinize dürüst bir insan olarak bakmanız zorlaşmaya başlar. Kişisel bütünlüğünüz zedelenir.
"Diğer insanlarla olan ilişkinizi kendinizle olan ilişkinizden daha üstün tuttuğunuz andan itibaren, sizin dediğiniz türden yalnızlık başlar; bir süre sonra kendinizin değil, diğer insanların beklentilerini yaşayan, sıradan bir insan haline dönüşürsünüz."
İç dünyamızda neler yaşıyor olsak da bunları kontrol edebileceğimiz farkında olmayı gösteren harika bir kitap. Düşünceleriniz değiştiğinde hayatımız değişir. İnanmak ve zamana bırakmak. Oysa herşey ne kadar basit değil mi?
Çok çocuklu evlerin kapalı kutuları olarak hiç açılmadan, sıkı sıkıya paketlenmiş ruh halleriyle yaşamış, isimlerinin onlara verdiği ağırlıkla oturdukları yerde büyüyüp gitmişlerdi yavrular.
Kitabın adıydı ilgimi çeken.Bir değirmense bu dünya biz de öğütülen buğday taneleri olmalıydık. Bu kitabında ağır bir dil yok, akıcı ama bir o kadar da üzdü tarih sahnesinden açtığı perdeleri seyretmek.
"1950'li yıllarda hunharca Müslümanların kafalarına çivi çakan Çinli ile, yerleşim merkezlerinin üzerine misket bombaları atan Yahudi, Afganistan'lı Müslümanları napalmla yakan kızıl Rus hep aynı insandır." (syf:220) Kitap özetle bu çerçevede ilerliyor. Günümüzde yine bu coğrafyalarda hüznün hakim olduğunu, zalimin ne kadar zalim olabileceğini gördüğümüz için çok da şaşırmıyoruz okuduklarımıza. Batı dünyasının Müslümana verdiği zararı, Müslümanların birlik olamayışını okuyoruz.
Kitap bitince bir heykeli anımsadım. Hani şu üst üste ibadet eden Müslüman, Hristiyan ve Yahudi heykeli..
Farabi şöyle diyor: Her halini anlatan değersizleşir. Herkese güvenen yolda kalır. Her sırrını açığa vuran yalnızlaşır. Her meziyetini ortaya döken tükenir. Her bildiğini söyleyen cahil addedilir.
"Bir keresinde, ben küçükken bir ağaca tırmandım, şu yeşil, ekşi elmalardan yedim.Karnım davul gibi şişti, çok acıdı.Annem elmaların olgunlaşmasını bekleseydin, hastalanmazdın dedi. Şimdi, ne zaman bir şeyi çok istesem, annemin elmalar için söylediği şeyi anımsıyorum."
Çocukluğunda çalışmış, gençliğinde de çalışmış, hep çalışmış, çalışmaktan başka bir şey bilmemiş bir adamın kendini mutlu etmek için kurduğu bir divanı fazla görmüşüz.