Kendini iyi insanlar için adamış bir doktor macera korku endişe mutluluk hüzün sevgi içinde iyi insanları mutlu etmek için uğraşmış Sonu ne olursa olsun iyilikten vaz geçmeyin
Dünya senin gibi insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor cümlesine o kadar çok maruz kaldım ki, kendi dünyamla baş başa kaldığımda dünyanın dönmediğine yemin edebilirdim.
"Her insan iç içe geçmiş bir matruşkadır. Bir matruşkada hapsolmak ya da son matruşkaya kadar her birini tek tek açıp kendini bulmak bir tercih meselesidir." Cezve Kitap
İnsanımızın kendini önemli ve güçlü hissetmemesi acaba birilerinin planlayarak yaptıkları bir şey mi? Yoksa, bizzat insanımız, insan olmanın sorunluluğundan kaçtığı için kendisi mi bu durumu yaratıyor?
Bu dünya da sana kötülük yapmak isteyenler çıkacak karşına ama unutma iyilik yapmak isteyenler de çıkacak.Kimi insanın yüreği karanlık kimi insanın da aydınlıktır. Dünyanın kötülerle dolu oldgunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama. Kendini koru kızım! insanlara karşı kendini koru.
'Koşullar ne olursa olsun doğruyu söyleyen biri, ' ile, 'Durum uygun olduğu zaman doğruyu söyleyen biri, ' aynı gücü taşımazlar; aynı enerjiye sahip değillerdir.
Yalan söylediğin zaman kendinle ilgili algılaman bir yara alır. 'Ben dürüst bir insanım' dememiz yara alır; sizin kendinize dürüst bir insan olarak bakmanız zorlaşmaya başlar. Kişisel bütünlüğünüz zedelenir.
"Diğer insanlarla olan ilişkinizi kendinizle olan ilişkinizden daha üstün tuttuğunuz andan itibaren, sizin dediğiniz türden yalnızlık başlar; bir süre sonra kendinizin değil, diğer insanların beklentilerini yaşayan, sıradan bir insan haline dönüşürsünüz."
İç dünyamızda neler yaşıyor olsak da bunları kontrol edebileceğimiz farkında olmayı gösteren harika bir kitap. Düşünceleriniz değiştiğinde hayatımız değişir. İnanmak ve zamana bırakmak. Oysa herşey ne kadar basit değil mi?
Çok çocuklu evlerin kapalı kutuları olarak hiç açılmadan, sıkı sıkıya paketlenmiş ruh halleriyle yaşamış, isimlerinin onlara verdiği ağırlıkla oturdukları yerde büyüyüp gitmişlerdi yavrular.
Kitabın adıydı ilgimi çeken.Bir değirmense bu dünya biz de öğütülen buğday taneleri olmalıydık. Bu kitabında ağır bir dil yok, akıcı ama bir o kadar da üzdü tarih sahnesinden açtığı perdeleri seyretmek.
"1950'li yıllarda hunharca Müslümanların kafalarına çivi çakan Çinli ile, yerleşim merkezlerinin üzerine misket bombaları atan Yahudi, Afganistan'lı Müslümanları napalmla yakan kızıl Rus hep aynı insandır." (syf:220) Kitap özetle bu çerçevede ilerliyor. Günümüzde yine bu coğrafyalarda hüznün hakim olduğunu, zalimin ne kadar zalim olabileceğini gördüğümüz için çok da şaşırmıyoruz okuduklarımıza. Batı dünyasının Müslümana verdiği zararı, Müslümanların birlik olamayışını okuyoruz.
Kitap bitince bir heykeli anımsadım. Hani şu üst üste ibadet eden Müslüman, Hristiyan ve Yahudi heykeli..
Farabi şöyle diyor: Her halini anlatan değersizleşir. Herkese güvenen yolda kalır. Her sırrını açığa vuran yalnızlaşır. Her meziyetini ortaya döken tükenir. Her bildiğini söyleyen cahil addedilir.
"Bir keresinde, ben küçükken bir ağaca tırmandım, şu yeşil, ekşi elmalardan yedim.Karnım davul gibi şişti, çok acıdı.Annem elmaların olgunlaşmasını bekleseydin, hastalanmazdın dedi. Şimdi, ne zaman bir şeyi çok istesem, annemin elmalar için söylediği şeyi anımsıyorum."
Çocukluğunda çalışmış, gençliğinde de çalışmış, hep çalışmış, çalışmaktan başka bir şey bilmemiş bir adamın kendini mutlu etmek için kurduğu bir divanı fazla görmüşüz.
Bir avuç kişiye verilmesi gereken eğitimin genele uygulanması çok korkunç geliyor. Okulda verilen eğitimle dünyanın kuralları arasında bir uçurum olduğunu büyüdükçe daha iyi anladım. Okulda öğretilen ahlaki değerlere sıkı sıkıya bağlı kalan biri alay konusu olur. Antika diye isim takarlar. Işinde de alay konusu olur. Osamu Dazai
Kalp gözü parıldayan bir insanın bir şeye bakıp da içinde hikmet görmemesi mümkün değil. Anlatılan deliler ise, gözlerinin kalkan perdeleriyle şiddetlenen görmelerini, karanlıktan başka bir şey göstermeyen bir deliğin önünde sakinleştirmeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyorlar...
"Makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu, insanı sordidae artes'ten ve ücretli işten kurtaracak, ona boş vakit ve özgürlük verecek Tanrı olduğunu hâlâ anlamıyorlar."
Ebeveynler olarak çocuklarımız için çalıştığımıza o kadar çok inanıyoruz ki, onlarla oynamaya ne vaktimiz ne enerjimiz kalıyor. Fıtratımızın dışında uzun süreli maruz kaldığımız uyaranlar ise işin cabası oluyor . Bu kez çocukların masum dünyasına girmekte ruhen zorluk yaşıyoruz. Çocuğa dair eğitim ve öğrenmeleri başkaları yapsın istiyor hatta dini eğitimi bile başkası versin istiyoruz. Pedagoglar, psikologlar yaşanan iletişim problemlerini çözsün, maharetlerini göstersinler istiyoruz. Çocukları kendimiz büyütmek yerine birilerinin sorumluluklarımızı almalarını ve işlerini tamda bizim istediğimiz ölçüde yapmalarını bekliyoruz.
Peki çağa %100 uyum sağladığımız bu sistem bizi nereye götürüyor dersiniz?
(Kızları kız gibi erkekleri erkek gibi yetiştirmek &Banu Yaşar )
Kızları kız gibi erkekleri erkek gibi yetiştirmek üzerine.
"Yaratıldığı gibi yaşama sorumluluğunu alabilen insan, imtihanını kolaylaştırır, kendine zulmetmez " diyor Banu Yaşar kitabında. Biz kadınlar hem evde hem dışarda her şeyi mükemmel yapabiliriz duygusunun gereksiz yükünü taşımak zorunda kaldık. Erkek sorumluluk almaktan kaçtığında, kadın eşinin yaratılışına uygun rolleri kendi üzerine almak zorunda kaldı, güvensizlik yaşadı. Kendi gücünü kazanmak için kadın olmaktan ve kadın gibi davranmaktan uzaklaşması gerektiğini düşündü. Ve bir kısırdöngü başladı..
*Kitap "Kızları kız gibi, erkekleri erkek gibi yetiştirmek" *Yazar Banu Yaşar *Zafer yayınları
Ne diren, ne zorla. Yolunu değiştirene izin ver. Sana uğramak istemeyenin yoluna çıkma. Birlikte yürümen gerektiğin kişiyle, kendi yolunda yürürken karşılaşacaksın. Kendine ve yoluna odaklan. Daha iyi olmaya, daha mutlu olmaya odaklan. Senin olan seni bulacaktır..
"Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı."