"Ben ülkemizde insanın insana karşı beslediği nefretten ve bu nefretin parçaladığı bir toplumdan başka bir şey görmüyorum. Bu koşullar altında düş ürünü bir 'gerçek'e bağlanarak kendimizi avutmanın kime ne yararı olur?"
"Her şeyden önce, kadını evinin dışında görmekten büyük bir rahatsızlık duyuyoruz, çünkü buna alışkın değiliz. Sonra da kendimizi haklı çıkarmak için bunun ahlak kurallarına aykırı, uygunsuz bir şey olduğunu söylüyoruz. Her şeyin temelinde gelenekler vardır, savunulan düşünceler yalnızca bahanedir."
Konusunu araştırdıktan sonra okumak konusunda tereddüt ettiğim ilginç bir kitaptı Gora. Hint asıllı Rabindranath Tagore isimli yazarın uzun yıllar Emek vererek yazdığı, bir romandan çok daha fazlası olan ve Hindistan toplumuna dair birçok perspektiften farklı düşüncelere ve yaşam tarzına yer veren akıcı bir kaynak olduğunu düşünüyorum.
Pip'in Büyük Umutları da olabilirdi kitap ismi. Vurgulanmak istenen de Pip karakterinin umutları ancak bana kalırsa Pip, umutsuzluk abidesi bir çocuk ve büyüyünce de aynı yolda ilerleyen bir adam.
Kitabın ana konusu olan mahkum ve çocuğun karşılaşması ise başlangıçta bununla ilgili bir hikaye okuyacağım izlenimini vermişti. Ancak uyarmalıyım ki bu kısım kitabın üçte birini ancak oluşturuyor. Çocuğun ve hayatını kurtardığı mahkumun hikayesinin tatmin edici ölçüde yazıldığı kanısına kapılmayın.
Yazar, insanların fazla çalıştığı için yorgunluk, yeterince dinlenememek ve hayattan keyif alamadıkları için yaratıcılıklarını ve zekalarını körelttiklerini öne süren bir iddiayı savunmuş. Ütopya kitabındaki üretkenliğe tamamen zıt bir düşünce okuyacaksınız.
Tembellik fikrine gelirsek ben de tembel insanlardan biriyim. Ancak tembelliği bu kitap kadar övmezdim. Bu kitabın da agresif bir dilde yazılmasını dönemin şartlarına, proletarya sınıfının sömürülmesine tepki olarak görüyorum.
Tam da kitabın seslendiği kitleye özel kısa ve öz yazılmış. Sıkılmaya fırsat bulamadan bitirebilirsiniz.
Ceset Hırsızı, Olalla ve Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın hikayelerinden oluşuyor kitap. Başlangıçta birkaç kere tekrar okumak zorunda kaldım çünkü yazarın tarzına alışık olmadığımdan mıdır nedir, hikayenin içine giremedim. Bunu Zaman Makinesi kitabında da yaşamıştım. Bu tür kitaplara birkaç kere şans verip sabır göstermeniz gerekebiliyor. Çünkü bana kalırsa bu tarz yazarlar, birbirine benzeyen tarzlara sahip yazarlardan ayrılmalarını sağlayan özgünlüklere sahip
Özetle, uzun zamandır aklımda olan ve bana yabancı olan yazarın bu kitabını okuduğum için mutluyum. Vakit kaybı değildi ve merak ediyorsanız ertelemeden okumanızı tavsiye ederim.
Hayatın nasıl yaşanacağı nasıl daha verimli harcanacağı konusunda yazılmış kitapları bir yana bırakın. Emile Zola'nın Nasıl Ölünür kitabı size farklı insanların hayatlarının ne şekilde sona erdiğini sunuyor. Insanların nasıl ölecekleri nasıl yaşadıklarıyla paralel olarak gerçekleşiyor edindiğim izlenime göre. Kitapta yer alan beş farklı bölümde yazılmış, bambaşka hayat tarzlarına sahip insanların son günlerini ne şekilde geçirdiklerini okuma fırsatı buluyoruz.
Kitap beklentimi pek karşılamadı. Konusu bakımından çok daha aksiyonlu ve gerilim içeren bir hikaye okuyacağımı düşünmüştüm. Korkudan ve maceradan ziyade, Kızılderili efsanesi bir yaratığın ava çıkmış bir grup insana rahatsızlık vermesini anlatıyor.
Zaten kısa bir kitap. O yüzden sıkılmadan bitirebilirsiniz. Sadece fazla beklentiye girmemenizi tavsiye ederim.
İnsan endişe etmezse küçük hesaplara kapılmaz. Birçok işi bir anda yapmağa çalışmazsa, her an ne yapacağını unutmaz.Bütün kötülükler dalgınlıktan çıkıyor. İnsan nerede olduğunu, ne yapmakta olduğunu her an bilmeli.