Mutfağımda oturmuş perdenin arkasında sallanan bir çift boyalı ayakkabıyı izliyorum. Topukları ezilmiş, burnu yırtılmış yorgun ayakkabılar bunlar. Binamızın dış cephesini yeniliyorlar. Halatlara tutturulmuş incecik demir parçalarının üzerinde emanet duran bir tahtaya bağlı hayatları izliyorum. Bulundukları 8.katı düşünüyorum. Çıkacakları 4 katı daha hesaba katınca başım dönüyor oturduğum sandalyemde. İplerin kopması, birleştiren vidaların yerinden oynaması, ayağın boşluğa basması... Yok yükseklik korkusu değil de ölüm korkum var diyorum kendime. İkisi de aynı kapıya çıkıyor diyorum sonra. Hem, her kopuş ölüm gibi birşey değil midir aslında. hry