#Aşk - @birisi
İleti
4 ay
Eski bir mektup...
Ben sana herkesten saklanan, boynu bükük, dalgın ve suskun yanımı verdim. Her ne kadar içimde, benim de kırıntılarını duyduğum bir yerlerde, bir şeyler yaşam deyip kıpırdansa da, bildiğim ve gördüğüm her yanım tersini söylüyor. Sen haklısın belki, belki çok kolaydır. Belki gözlerimin önünde bir perde vardır, beni kandıran, her şeyi olduğundan daha zor gösteren... Beni herkesten iyi biliyorsun. Bazen seninle konuşurken benim bile bilmediğim bir yanımı keşfediyorum. Kendime şaşıyorum. Nasıl acıkmışım hayata, nasıl da susuz kalmışım! Güzel konuşmak yetmiyor bazen bazı şeyleri anlatmaya. Düşün ki benim gibi bir geveze bile çaresiz kalıyor. Dokunmak, saçlarından boynuna inen o yolda, o kokuda kaybolmak, bedeninden evvel rûhunun açtığı bahçede gezinmek, sarhoş olmak, gözlerinin ta içine bakarak dalıp gitmek güzel olurdu. Eğer ben tüm bunlarla yetinebilseydim. Ben seni kimsenin sevmediği gibi sevmeliyim, kimsenin düşünemeyeceği gibi düşünmeliyim. Sana kimsenin dokunmadığı gibi dokunmalıyım. Çünkü benim küçücük ve beni korkutacak kadar sonsuz dünyamda sana başka türlü yaklaşmak haksızlık olur. Kimseden bir talebim yok, sendense tek bir şey dileyebilirim: Beni bağışla. Deli değilim ama akıllı olduğum da söylenemez. Vatansız değilim ama bir yurdum da yok. Evet, konuşabiliyorum ama hiçbir şey anlatamıyorum. Ağrıyor, kanıyorum ama canlı mıyım, emin değilim. Bir şeyler hep güzel kalmalı. Uzaklık bazen binlerce kilometreye rağmen anlamsızdır. Yakın olmak için her zaman yan yana olmak gerekmez. Bir şeyler ya seninledir, ya değildir. Çok uzaklardayım, çok ücralarda. Bir türlü tükenmeyen bir mesafe var kendimle aramda. Yazıyorum, çiziyorum, çalıyorum, söylüyorum ama kâr etmiyor. Mutlu olmakla ilgilenmiyorum, bana daha yoğun bir hüzün gerek. Dilimi çözecek bir hüzün. Ben tanrıyı bir zamanlar hüzün sanırdım. O yüzden onu içimde bilirdim. Daha fazla oyun oynamaya gücüm yok. Tahammül edilmez derecede kayıp haldeyim. Her şey gözümün önünde olmasına rağmen, görmüyorum. İçimde bir şüphe var. Yorgunum. Yokuştan yukarı taşlar taşıyan ve sonsuza dek taşıyacak olan birinin umutsuzluğu var içimde, kendini olumsuzlayan bir umutsuzluk. En iyi başardığım şey iç çekmektir. Gülümsemek insanı yorar mı? Beni yoruyor. Yüzümde büyüyen bir karanlık var, gölgeleri korkutan bir karanlık. Oysa ne güzeldi erik ağacının altında uzanmalar, o kaygısız mutlaklık, o saçma kutsiyet... Arada belki kendimden dışarı çıkarım böyle ama yine buraya varırım. Bende her yol biraz ölüme çıkar. Üzülme. İyi ol. Buradayım. Ben olarak. Bir türlü tanımadığım ben... Veysel, Dosto, Mürid, o yaşlı çocuk... Özür dilerim.

Dostoyevski'nin Müridi