Kitabın ilk iki sayfasında ''aşka aşık'' kişiliğiyle tanınan İstanbul doğumlu yazarımız Mehmet Rauf'un yaşantısından ve kısaca kitabın konusundan bahsedilmektedir.
Mehmet Rauf bu kitabının içine birkaç günlük kış hücumundan acı düşürmüştür. Bu yüzden ki adı Eylül'dür. Kitaba adını veren bu hüzünlü ay, hem gerçek hem de simgesel anlamda kullanmıştır.
Aile hayatı ve kişisel ilişkilerin gelişimini semboller kullanarak anlatan yazarımız, üçüncü tekil şahıs ağzından konuşarak kurduğu seçici cümleleriyle olayları çarpıcı bir biçimde okuyucuya aktarmıştır.
Sadakatsizlik ve yasak aşk teması üzerine kurguladığı eserinde her karakteri farklı bir bakış açısıyla değerlendiren yazarımız; insani duyguların alçalıp yükseldiği mutluluk, hüzün, sadakat, ihanet, coşku, olağanlık, pişmanlık, memnuniyet, kırgınlık, kıskançlık, vicdan azabı gibi kavramları derinlemesine işlemiştir.
Olaylar mekan olarak İstanbul'da; kah boğazda, kah yalıda, kah köşkte geçer. İstanbul'un değişken havasından ise Mehmet Rauf kendine has sanatıyla
'' Hava gittikçe serinliyor, durgun hava sanki su oluyordu; gece berrak, allı pullu, mavi tüyleriyle titreyerek donuyordu'' şeklinde bahseder.
Beş yıllık bir evliliğin sonucunda eşlerin birbirinden koparak nasıl uzaklaştığı; heyecanın, sevginin unutulduğu yerde yeni bir aşka duyulan özlem, duygusal açlık ve içsel dürtülerin yol açtığı ahlaki çöküntüler, içine düşülen yasak aşk sarmalında yaşanan gel- gitler ve karakterler arası ruhsal çözümlemeler yazarın kaleminden başarıyla okuyucuya sunulmuştur.
Kitap halinde ilk baskısı 1901 yılında yayımlanan ve Türk Edebiyatında ''ilk psikolojik roman'' olarak kabul edilen Eylül adlı eserin bitiminde yasak aşk yaşayan çiftimizi acı bir son beklemektedir.
ve bir kez daha anlıyoruz ki
'' Ölümden başka hiçbir şey gerçek ve hiçbir şey sonsuz değildir''