Günümüzden tam 130 yıl önce Jules Payot'un İrade Terbiyesi başlıklı eseri basılmış. Payot'un eserinin çok tutulmasının sebebi Cemil Meriç'in şu sözleri olmuştur aslında. "Kaderimi tayin eden bir başka kitap da İbrahim Ethem'in Terbiye-i İrade başlıklı eseridir. Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim." Bu iki kısa cümle 2010'lu yıllardan itibaren Cemil Meriç'in tavsiyesi mottosuyla sayısız defa yayınlanmış. Oysa Meriç'in tavsiyesi gayet açıkmış bakıldığında. Payot'un değil Dr. İbrahim Ethem'in 1909 yılında basılan ilk kitabını öneriyordu. Burada bu konuya açıklık getirdiğimize göre İbrahim Ethem'in kıtabını ele alıp incelemeye başlayabiliriz.
Bu kitapta iradenin temel kavramlarından derin tefekkürün gücüne, duyguların etkisinden sağlam arkadaşlıkların kazanılmasına kadar uzun uzadıya iradenin nasıl terbiye edileceğine dair mevzular yer alıyor. İnsan ancak kendini bilip nefsini terbiye ederse, hedeflerine ulaşma yolundaki engelleri aşabildiğini söylüyor.
Bu kitap bizlere hedeflerimize ulaşma yolundaki duygularımızı, nefsimizi, alışkanlıklarımızı ve irademizi yönetmeyi öğretiyor. "Kuvvetli bir iradenin ahlak iklimindeki gücü herşeye yeter" sözleri okuyanı derin bir düşünceye sevk ediyor diyebilirim.
Kitap kendi içerisinde birinci kitap ve ikinci kitap başlığı altında iki bölüme ayrılıyor. Birinci kitap bölümünde değerlendirmeler ve irade nedir diye sorgulayıp, hem duygusal hem de fiziksel olarak açıklamaya çalışıyor konuyu. İkinci kitap bölümünde ise iradenin terbiyesi ve derin tefekkür mevzularına değiniyor yazar.
İrademizin zayıflığı özellikle daimi çabadan nefret etmemiz ve çabalamadığımız için istediğimiz hedefe doğru yol alamadığımızdan dolayı kaynaklandığını söylerken ki haklılığını düşünüyorum sayın Ethem'in. Sonra mutluluk konusuna değiniyor bir sayfasında. "Bütün mutluluğumuz irademizi terbiyeye bağlıdır. " diyor. Bunu örneklerle açıklamaya çalışıyor.. Aslında mutluluk istediğimiz bir şeye/ o şeye kavuştuğumuzda değil, kavuşma anına kadar geçen zamanda yaşadığımız duygularmış. Anlıyorum ki, bizi mutlu eden kavuşma anı değil, o yolmuş meğer.
Bazı filozoflar arasında ahlakın değişmesinin imkansız olduğu savunulmuş olsa da Schopenhauer: "Kişi nefsini tamamen ıslah edemezse bile kısmen edebilir. " gibi bir ihtimale kapı aralıyor.
Duygularımızın irademiz üzerindeki etkisinin pek kuvvetli olduğunu, bu tesir altında ızdırap verici zahmetleri hatta ölümü bile göze almaya çekinmediğimiz duygularımızın bizi yönettiğini yazıyor irade psikolojisi bölümünde. Nefse hakim olmak zor bir iştir diyor. Güçlüğü de; karşımızda duygular ve ihtiraslar gibi çelik pençeli düşmanlarımızın olmasıymış. Nedense bunu bilmek biraz olsun iyi hissettiriyor. Çünkü savaştığımız duygulara yeniliyoruz çoğu kez.
Yazar kendi iç dünyamızı fark etmemize, yaşantımızı daha bilinçli yönetmemize dair bir yolculuğa davet ediyor bizi. Bir nokta koymam gerekecekse eğer irade terbiyesinin *zaman* ile *çaba* gibi iki destek ve ana mevzudan oluştuğunu söyleyemekle yetinebilirim.