Hangi ara uyudum hatırlamıyorum. Saat kaçtı, ne izliyordum, televizyon da açık kalmıştı. Hiç biri yok hafızamda. Ve yine aynı sahne; sabah olunca kahvaltı. Çayın suyunu koy, yumurtaları haşla, ekmekleri kızart. Belki, bazen menemen... Bugün bir değişiklik yapıp Sezen'i arasam, işi var mıdır acaba? Onunla konuşmadan bunu bilemeyeceğime göre.. - Alo, Sezen. - ......... - İyiyim sen nasılsın? İşin yoksa bize gelsene diyecektim. Canım sıkkın. Sana anlatacaklarım var. - ..................................... -- Hayır, hayır. Konu Ahmet Hamdi değil. -- ............................. -- Patates kızartması seversin sen. Hadi menemen de yapıyorum., gecikme.
Sezen de olmasa kiminle paylaşırdım dertlerimi. Çayın kokusu mutfaktan taşıp, salona ulaşıyordu. Sezen'nin de benden çok anlatacakları varmış meğer. Ne çok dinledim. Bitirdi başa sardı, tekrar, tekrar. Tamam dedim. Hep seni dinledim. "İşlerim var" deyip umursamaz bir şekilde ceketini giydi. Kitaplığıma uzanıp ceketinin cebine uygun bir kitap seçti. "Bu aralar kendine dikkat et, çok Sezen dinleme" dedi. Şiir burnunu kıvırdı benim yerime. Alacaklı gibi çayını içti ve bütün enerjimi peşinden sürükleyip gitti.
Demini almış çayımla birlikte balkona çıktım. Temiz havayı içime doyasıya çektim. Mutfağın dağınıklığı, banyonun kirli çamaşırlarla dolu sepeti, çöpler, yerler... Görende bu evde üç aile yaşıyor der. Umrumda değildi hiç biri. Çayımı dudaklarıma değen tozlarına ulaşana kadar içtim. Herşeyi dibine kadar yaşamalı insan. Ben de bir dipteydim. Bunun farkındaydım. Bilgisayarımı açıp, kalan hikâyeme yeni bir paragrafla başladım.
" - Peki canım, sen alışverişi yaparken ben de yemeği hazırlarım. Nar almayı unutma lütfen. - Nar mı? Ne yapacaksın ki narla. - Dün gece instagram sayfasında gördüğüm bir salata vardı. Çok iştah açıcı görünüyordu, izlerken canım nasıl çekmişti anlatamam. - Aklıma ne geldi biliyor musun? Hani Alaçatı'ya tatile gittiğimizde küçük bir restoranda adını ilk kez duyduğumuz kumrudan yemiştik. - Eee aşkım, ne alâka şimdi. Diyorum ki şey mi yapsak... - Ne yapsak. Ben kumru felan yapamam. Çorba ve salata yapmayı düşünüyorum. - Hayır canım. Sen yapamazsın zaten. - Yapamayacağımı da nerden çıkardın. En son ıslak hamburger denememi unuttum galiba. - Tamam da bu zor. Seni aşar. - Beni bu kadar hafife almasan iyi olur Mehmet. Şimdi sana malzemeleri yazıyorum onları da listeye ekle. Bak bakalım nasıl yapıyormuşum. - Ziyan olmasın sonra malzemeler. Bak hatırlarsan ıslak hamburgerleri yanlış ıslatmıştın. Balkona gelen kuşlara vermiştik ekmekleri. Aloo. Alo Durusu. Orda mısın? Tamam şaka yaptım. Hadi küsme. Sadece ıslak değil de sırılsıklam olmuştular. - ....... - Tamam tamam. Aşkımız gibi. Ben ordaki mesajı aldım, sen merak etme. - Bekle kapı çaldı. - Kim geldi ki şimdi. - Mehmet ya, gitmedin mi alışverişe. - Üzerini giy hadi. Dışarı çıkıyoruz. - Ama çorba, salata..."
Kapadım word sayfamı. Arama motorunu açtım, "çalıntı hayat" izle, enter. Bir kez daha izlemeye değer bir filmdi. Hadi Şiir yanıma kıvrıl. "Kimse kimsenin değil hayatını, bir cümlesini bile çalmamalı". "Haklısın".
Kahramanlar şiirin hikayelerin dilinde büyür ve çoğalıtlar.onlar ki hayatın tokatlarını yiye yiye beslenirler .yılların üzerine ne çekersen çek ayakları hep dışarıdadır... bakalım ne kadar üşüyecek ayaklar ve kalem ... tebrikler ...