Ölülerin Güzeli
Soğuk bir ikindi vakti, Hasan, farklı bir iklimin pençesine düşer ve modern bir taziye evine gelir. Burada, insanların davranışları ve ortamın atmosferi onu derinden etkiler. Bir çocuğun içeri girmesi...
3. Bölüm

Mezarın Ötesinde Tanıdık Bir Yüz

156 Okuyucu
2 Beğeni
0 Yorum
Zaman ilerledikçe kadın ona tanıdık gelmeye başladı. “Bu yüz hatlarını tanıyor gibiyim. Bu tombul kısa parmakları, ağlarken bükülen dudakları tanıyorum sanki,” diye düşündü.

Bir şeylerin ters gittiğinin farkına varıyordu. Buz gibi havada alnından ter damlaları düşerek karın içinde yol alıp mezarın toprağına karışmaya başladı.

Yoksa… ama olamaz. Hayır, kesinlikle olamaz. Buradayım işte. Kanımı hissediyorum. Kırışmış cildimi, nasır tutmuş ellerimi hissediyorum. Dehşet içinde kendini yoklayan Hasan, uzaktan gelen ayak sesleriyle irkildi.

Çocuk, koşarak ölülerin güzelinin yanına geldi ve dizine oturdu. Kadın onu öptü ve gülümsedi.

“Getirdim, babaanne,” dedi ve bir kalemi kadına uzattı.

Hasan’ın kanı çekildi, yüzü bembeyaz kesildi. Hemen elini cebine attı, ama sürekli taşıdığı kalem orada değildi. Çocuğun getirdiği kalem, onun kalemiyle aynıydı. Anladı ki, kalem kadına bıraktığı tek hatıraydı.

Dakikalar birbirini kovaladıkça Hasan’ın bedeni otuz yaşından yetmiş beşine büründü. Yaşlanan sadece ruhu değildi. Bedeni de ölüme razı hale gelmişti. Ellerine baktı. Yüzüne dokundu. Cildi soğuktu ve hiçbir şey hissedemiyordu.

Kadına baktı, ardından çocuğa baktı. Sonra ardına bakmadan koşmaya başladı. Koştukça bir şeyler hatırlamaya başladı. Ve her hatırladığı şey, bir bıçak gibi sırtına saplanıyordu.

Ne kadar hızlı koştuğunu fark ettiğinde, ayaklarının yere değmediğini ve havada süzülerek ilerlediğini anladı. Birden durdu ve ölülerin güzelinin kim olduğunu hatırladı. Ardından, evine uğradığı kişilerin de kim olduklarını hatırladı. Haberleri izleyen adam, küs olduğu oğluydu. Çocuğunu emziren kadın, kızıydı. Kur’an-ı Kerim okuyan kadınlar, kızları ve gelinleriydi. Çocuk, torunuydu.

Hasan delirdiğini düşündü. “Delirdim ben, aklımı kaybettim. Allah’ım, ne yapıyorum?” diye mırıldandı.

Taziye evine döndü. Mahalle havası hâkimiyeti devam ediyordu. Kendini beğenmiş zengin oğlu, sahte maskelerle gelen insanlara tiyatro oynuyordu. Kimsenin gözünde zerre kadar merhamet ve acıma duygusu yoktu. Herkes kendi âleminde, var oluştan bir haber mecnun gibi dolanıyordu.

“Süleyman, benim en iyi arkadaşım. Nasıl oldu da tanıyamadım?” diye düşündü. Süleyman, yüzünde merhamet okunan, varlığın farkında olan, kuşların dilinden anlayan, fakirlerin heybesinde katkısı olan güzel insandı. Bu kadar insan arasında dualarıyla, hatırasıyla ruhunu çağıran güzel insan. “Sana minnettarım. Okuduğun Kur’an, dilinden dökülen dualar hatırına buradayım.”

Ölülerin güzeli, mezarımın başında gözyaşı döküp durma. Gözyaşı ancak üzüntü getirir. Beni kalbinde ve hatırında tut ki, seni ölü, kendimi diri sanmayayım.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar