1. Bölüm

Kitap

11 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Yüksel, karanlık bir odada oturuyordu. Duvardaki saat tiktakları, içindeki huzursuzluğu daha da artırıyordu. Eda, kapıyı çarparak içeri girdi. "Yüksel, neden hep böyle yapıyorsun? Herkesin hatalarını yüzüne vuruyorsun!" dedi. Yüksel, gözlerini kaçırarak, "Ben sadece doğruyu söylüyorum," diye yanıtladı. O an, odanın içindeki gerilim, herkesin kalbinde bir ağırlık oluşturuyordu.

Seda, onların tartışmasını duydu ve yanlarına geldi. "Hepimiz hata yapıyoruz, Yüksel. Ama senin eleştirilerin insanları yaralıyor," dedi. Yüksel, "Ama ben sadece gerçeği söylüyorum. Suçlu olanlar suçlarını kabul etmeli," diye karşılık verdi. Kazım, odanın köşesinden konuşmaya katıldı. "Hatalarımızı kabul etmek zorundayız, ama senin gibi acımasız olmamalıyız. Hepimiz insanız," dedi. Yüksel, "Benim acımasız olmamın sebebi, bu hataların sonuçlarını görmek istemem," diye itiraz etti.

Ahmet, tartışmaya dahil oldu. "Hatalarımızı kabullenmek yerine birbirimizi suçluyoruz. Bu döngüden çıkmalıyız," dedi. Ancak, Mert bu durumu daha da kötüleştirdi. "Hepiniz hatalısınız! Benimle aynı fikirde değilseniz, bu sizin sorununuz," dedi. Tartışma büyüdükçe, herkes birbirine daha da yüklenmeye başladı. Hasan, "Yeter artık! Bu kadar suçlamanın bir anlamı yok," dedi. Ama kimse onu dinlemedi.

Sonunda, Kamil, "Bütün bu kargaşanın bir sonu olmalı. Birbirimizi kaybetmeden önce bir şeyler yapmalıyız," dedi. Ancak, bu sözler havada asılı kaldı. Bir gece, hepsi bir araya geldi. Yüksel, "Özür dilerim, ben hata ettim," dedi. Ama bu, kimseyi tatmin etmedi. Eda, "Hepimiz hatalıyız, ama bu böyle devam edemez," dedi. Sonunda, bir kaza oldu. Hepsi bir arada, bir arabanın altında kaldılar. Ölüm, acı ve sessizlikle geldi. Yüksel, son sözlerini fısıldadı: "Hep ben hatalıyım."

Ve o an, o karanlık odada, herkesin hataları ve suçlamaları bir kenara bırakıldı. Hayatlarının son anlarında, sadece özürler ve pişmanlıklar kaldı. "Ben özür dilerim," dedi hepsi bir ağızdan, ama artık çok geçti. Eda, Seda ve Ahmet’ın hayatları, birbirleriyle olan ilişkileri ve içsel mücadeleleri, geride kalan arkadaşları için bir ders niteliği taşıdı. Her biri, hayatlarının son dönemlerinde birbirlerine olan özürlerini ve sevgi dolu sözlerini paylaşmıştı.

Eda’nın içsel dönüşümü, hayatının son anlarında daha da anlam kazandı. Eda, Seda’ya dönerek, “Özür dilerim, ben hata ettim. Doğruyu söylemekle hata ettim, sizinle konuşmakla hata ettim. Hep ben hatalıyım,” dedi. Seda, gözyaşları içinde, “Hayat kısa, dostum. Belki de birbirimizi anlamak için daha fazla zamanımız yoktu,” diye yanıtladı. Ahmet, “Hepimiz hatalar yaptık, ama bu hatalar bizi daha iyi insanlar yapabilir,” dedi.

Son anlarında, birbirlerine sarıldılar ve hayatlarının anlamını buldular. Geride kalanlar, bu gençlerin hayat hikayelerini anlattı. Eda’nın cesareti, Seda’nın sabrı, Ahmet’ın anlayışı, hepsi birer ders haline geldi. Ve sonunda, Eda’nın içten özrü, bir şiir gibi yankılandı: “Özür dilerim, ben hatalıyım, doğruyu söylediğim için, sizinle konuştuğum için, herkesi eleştirdiğim için, ben hatalıyım.” Bu acı son, dostluğun ve anlayışın önemini bir kez daha hatırlattı.Yüksel, karanlık bir odada oturuyordu. Duvardaki saat tiktakları, içindeki huzursuzluğu daha da artırıyordu. Eda, kapıyı çarparak içeri girdi. "Yüksel, neden hep böyle yapıyorsun? Herkesin hatalarını yüzüne vuruyorsun!" dedi. Yüksel, gözlerini kaçırarak, "Ben sadece doğruyu söylüyorum," diye yanıtladı.

Seda, onların tartışmasını duydu ve yanlarına geldi. "Hepimiz hata yapıyoruz, Yüksel. Ama senin eleştirilerin insanları yaralıyor," dedi. Yüksel, "Ama ben sadece gerçeği söylüyorum. Suçlu olanlar suçlarını kabul etmeli," diye karşılık verdi.

Kazım, odanın köşesinden konuşmaya katıldı. "Hatalarımızı kabul etmek zorundayız, ama senin gibi acımasız olmamalıyız. Hepimiz insanız," dedi. Yüksel, "Benim acımasız olmamın sebebi, bu hataların sonuçlarını görmek istemem," diye itiraz etti.

Ahmet, tartışmaya dahil oldu. "Hatalarımızı kabullenmek yerine birbirimizi suçluyoruz. Bu döngüden çıkmalıyız," dedi. Ancak, Mert bu durumu daha da kötüleştirdi. "Hepiniz hatalısınız! Benimle aynı fikirde değilseniz, bu sizin sorununuz," dedi.

Tartışma büyüdükçe, herkes birbirine daha da yüklenmeye başladı. Hasan, "Yeter artık! Bu kadar suçlamanın bir anlamı yok," dedi. Ama kimse onu dinlemedi.

Sonunda, Kamil, "Bütün bu kargaşanın bir sonu olmalı. Birbirimizi kaybetmeden önce bir şeyler yapmalıyız," dedi. Ancak, bu sözler havada asılı kaldı.

Bir gece, hepsi bir araya geldi. Yüksel, "Özür dilerim, ben hata ettim," dedi. Ama bu, kimseyi tatmin etmedi. Eda, "Hepimiz hatalıyız, ama bu böyle devam edemez," dedi.

Sonunda, bir kaza oldu. Hepsi bir arada, bir arabanın altında kaldılar. Ölüm, acı ve sessizlikle geldi. Yüksel, son sözlerini fısıldadı: "Hep ben hatalıyım."

Ve o an, o karanlık odada, herkesin hataları ve suçlamaları bir kenara bırakıldı. Hayatlarının son anlarında, sadece özürler ve pişmanlıklar kaldı. "Ben özür dilerim," dedi hepsi bir ağızdan, ama artık çok geçti.Bir zamanlar, Eda ve Seda adında iki genç kız, aynı lisede eğitim görüyordu. Eda, Seda'yı sürekli eleştiriyor, onunla tartışıyor ve kavga ediyordu. Seda ise sessiz kalmayı tercih ediyordu. Okulun popüler öğrencisi Ahmet, Eda’nın bu tutumunu sorguladı ve ona içsel bir yolculuğa çıkması için cesaret verdi. Eda, zamanla kendi korkularını ve özgüvensizliklerini fark etti. Bu değişim, sadece Eda için değil, Mehmet ve Ali için de bir dönüm noktası oldu. Onlar da kendi içsel çatışmalarını sorgulamaya başladılar.

Bir gün, okuldan dönerken, Eda, Seda, Ahmet, Mehmet ve Ali, bir trafik kazasında hayatlarını kaybetti. Bu trajik olay, okulda büyük bir üzüntü yarattı. Eda, Seda ve Ahmet’ın hayatları, birbirleriyle olan ilişkileri ve içsel mücadeleleri, geride kalan arkadaşları için bir ders niteliği taşıdı. Her biri, hayatlarının son dönemlerinde birbirlerine olan özürlerini ve sevgi dolu sözlerini paylaşmıştı.

Eda’nın içsel dönüşümü, hayatının son anlarında daha da anlam kazandı. Eda, Seda’ya dönerek, “Özür dilerim, ben hata ettim. Doğruyu söylemekle hata ettim, sizinle konuşmakla hata ettim. Hep ben hatalıyım,” dedi. Seda, gözyaşları içinde, “Hayat kısa, dostum. Belki de birbirimizi anlamak için daha fazla zamanımız yoktu,” diye yanıtladı.

Ahmet, “Hepimiz hatalar yaptık, ama bu hatalar bizi daha iyi insanlar yapabilir,” dedi. Mehmet ve Ali de bu duygulara katıldılar. Son anlarında, birbirlerine sarıldılar ve hayatlarının anlamını buldular.

Geride kalanlar, bu gençlerin hayat hikayelerini anlattı. Eda’nın cesareti, Seda’nın sabrı, Ahmet’ın anlayışı, Mehmet ve Ali’nin dostluğu, hepsi birer ders haline geldi.

Ve sonunda, Eda’nın içten özrü, bir şiir gibi yankılandı:

“Özür dilerim, ben hatalıyım,
Doğruyu söylediğim için,
Sizinle konuştuğum için,
Herkesi eleştirdiğim için,
Ben hatalıyım,
Suç benim, günah benim,
İtiraf ya, bu atılır atılmaz mı?
Hep bana atılır mı?
Siz sudan çıkmış ak kaşıksınız,
Ben özür dilerim,
Ben hatalıyım.”

Bu acı son, dostluğun ve anlayışın önemini bir kez daha hatırlattı.📖 Hikayen burada! Bir zamanlar, Eda adında genç bir kız ve Seda adında bir diğer genç kız aynı liseye gidiyorlardı. Okulun koridorlarında, sınıflarında ve bahçesinde dolaşırken, aralarında bir gerginlik vardı. Eda sürekli olarak Seda'yı eleştiriyor, onunla tartışıyor ve kavga ediyordu. Seda ise genellikle sessiz kalıyor, Eda'nın saldırılarına karşılık vermiyordu.
Bir gün, okulun en popüler öğrencilerinden biri olan Ahmet, Eda'ya yaklaştı. "Neden sürekli olarak Seda'ya saldırıyorsun? Ona karşı bu kadar hırçın olmanın bir sebebi var mı?" diye sordu. Eda, ilk başta savunmaya geçti ve Seda'nın kendisine karşı kötü davrandığını iddia etti. Ancak Ahmet'in nazik ve anlayışlı yaklaşımı, onun duvarlarını yıkmaya başladı.
Bir süre sonra Eda, gerçek sebebinin aslında kendi içindeki korku ve özgüvensizlik olduğunu fark etti. Seda'ya saldırmak, aslında kendi acılarından kaçma yoluydu. Bu gerçeği kabul etmek zor olsa da, Eda'nın içinde bir değişim başladı.
Diğer taraftan, Mehmet ve Ali adında iki genç delikanlı vardı. Onlar da okulda sık sık kavga eden, sorun çıkaran öğrencilerdi. Ancak, Eda'nın yaşadığı değişimi gözlemlediler ve kendilerine de bir ayna tutmaya başladılar. Onlar da kendi iç dünyalarına bakmaya, sorunlarını görmeye başladılar.
Sonunda, Eda, Seda, Ahmet, Mehmet ve Ali bir araya geldiler. Her biri kendi hatalarını kabul etti, özür diledi ve birbirlerine destek olmaya söz verdiler. Okul artık daha huzurlu bir yer haline gelmişti. İnsanların birbirine karşı daha anlayışlı ve hoşgörülü olmaları, aslında herkesin içindeki gücü ve iyiliği ortaya çıkarıyordu.
Hikayenin sonunda, tüm karakterler birlikte gülümsediler ve bu deneyimden aldıkları dersleri paylaştılar. Herkesin içinde bir güzellik ve değişim potansiyeli olduğunu anlamışlardı. Artık, okulda daha sakin ve mutlu bir ortam vardı ve herkes birbirine daha saygılı davranıyordu.
Bu hikaye bize, kendi hatalarımızı kabul etmenin ve başkalarına karşı daha anlayışlı olmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. İçsel bir dönüşüm, sadece bireyin değil, etrafındaki herkesin hayatını da olumlu yönde etkileyebilir.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar