Kapıyı kim açık bıraktı, bilmiyorum. Bana ne canım kim açık bıraktıysa bıraktı. Hiç umurumda değildi. Bu kez durup izlemek istemiyordum asansöre binenleri, eve gelip gidenleri. Bıktım artık ev hayatından. Balkon küpeştesi, pencere pervazlarından. Düşününce tamam dedim, verdim kararımı. Takip et bakalım trabzanları. Yukarıya, yok yok doğruca aşağıya.. İn in bitmiyordu merdivenler. Kapılar açılıyor, az sonra çat diye kapılar kapanıyordu. “N’oluyor yahu” diyorum, “burası Dingo'nun ahırı mı? İnsan değil misiniz oğlum siz? Stres iyi gelmiyor bana. Böyle durumlarda anksiyetem artıyordu. Neyse ki varıyorum siyah demir kapıya. Utanmamışlar, bu kapıyı da açık bırakmışlar. Hırsız mı gelir, arsız mı umurlarında değil belli ki.
“Oh be! Ayaklarım toprağa basınca kendime geldim.” Uçan kuşun kanadından tutun da asfalttan kalkan toza kadar her şey ilgimi cezbediyordu. Temiz havayı ciğerime çektim, ne kadar temizse artık. Ben de biliyorum egzoz kokusu, fabrika dumanları karışmış havaya, biliyorum oğlum. İnsanların doğaya zarar verme savaşlarından hep bunlar. Ciğerim dolunca, esnedim birazcık. Ağzımı açınca da bir uykum geliyor ki sormayın. Çöp konteynerine kıvrılmışım o ara. Ne zaman uyudum, ne kadar uyudum hiç aklımda yok zamanlama. Uyandığımda hava kararmış, karnım zil çalıyordu. Burnumu mis gibi balık kokusu yalayıp geçti. Plastik bir tabakta lezzet şöleni beni bekliyordu. Göbeğim çatlayana kadar yedim. Sokak lezzeti denen bir şey vardı ve ben o anın keyfini dibine kadar yaşadım.
Biraz yürümeliydim. Havalı adımlarım mahalledeki herkesin ilgisini çekiyordu. Kuyruğum dik, başıma buyruk yoluma devam ediyordum. Aman Allah’ım! Hayattaki en büyük fobimle bakışıyorum. Fobim ve çetesi çıkardığı seslerle önce aklımı alıyor, sonra peşime düşüyorlar. Ben böyle kumpaslara gelir miyim? Tüydüm tâbi oradan. Neredeydi bu siyah demir kapı? Nereden çıkmıştım oğlum? Girmediğim delik kalmadı. Kalbim ağzımda atıyordu. Koşmaktan anam ağladı. Tam canım çıkıyor diyordum ki Allah’ın sevgili bir kulu kapıyı açık bırakmış yine, düştüm dört ayak üzerine. Yukarıya, doğruca sekiz kat yukarıya. Çık çık bitmiyordu merdivenler. Apartman yine gümbür gümbür. Seviyorum oğlum insan sesini. Bizim evde de var bir telaş. Geliyor kulağıma ev halkının söylenmeleri. Ayakkabıların önünde bekliyorum süt dökmüş kedi gibi. Derken kapı açılıverdi. Sevinçle karşıladı Ayşegül beni. “İnanmıyorum! Anne, koş kıymetli oğlun Tarçın geldi.” Evin hanımı kucağına aldığı gibi “Nerelerdeydin bakalım sen” dedi, “tok evin aç kedisi. “
Aklımın duvarlarında gezinen kedi gibi kaçamaklardan lokmalarını toplamış.keyfini sürmek için yoluna düştüğü adımlar bir korkuyu da adrenalin ile pekiştirmek.olsun dediği gibi ayakları toprağa değdi ya yeter bencede :))