Bugün dünya klasikleri arasında gösterilen Ütopya, Sir Thomas More’un Rönesans ve Hümanizm hareketlerinin etkisiyle kaleme aldığı bir eserdir. Ütopya, hayalî bir ülke olmanın ötesinde, gerçekliğe sıkı sıkıya tutunmuş hukuki ve siyasi bir yapıdır, More’un içinde bulunduğu çağa ve sisteme yönelik ayna niteliğinde bir eleştiridir.
Ütopya’da insanlığa saygı vardır; mülkiyetin ve paranın hiç önem görmediği, kimsenin bir diğerinden üstün olmadığı ve gelecek kaygısı taşımadığı, ideal düzenin yalnızca devlet yönetimine değil tüm toplum yaşamına yansıdığı bir ülke söz konusudur. Tüm bu özellikler, Thomas More’un insanın değerine ve barışa olan inancından kaynaklanır ki Ütopya, hümanizmin başyapıtlarından biri olarak gösterilir. Bunun yanında, More klasik Yunan düşüncesine ve özellikle Platon’un fikirlerine oldukça hakimdir.
"Raphael'e göre, başkalarının buluşlarında bir takım sakatlıklar bulan kimseler, aslında karşısındakiler tarafından aptal sayılmaktan korkan kişilerdi."
Kitabı okuyalı uzun zaman oldu. Bu nedenle okurken neler hissettiğimi hatırlamıyorum. Aklımda kalanlar ise çok yüzeysel. Yine de bahsetmek istediğim önemli görülen kitaplardan.
Cesur Yeni Dünya, 1984, Hayvan Çiftliği, Son Ada ve Fahrenheit gibi dystopic eserleri daha çok okurum genelde. Ütopik olanlar dystopia kadar ilgi çekici gelmiyor nedense. Bu nedenle Thomas'ın Utopia'sını okurken bir antipatim vardı ne yalan söyleyeyim. Çünkü bu tarz kitaplar dystopia türüne göre daha yavan ve sahte geliyor. Gerçek olmaları pek mümkün değil. İstediğiniz sistemi deneyebilirsiniz ki zaten bu kitapta yer alan sistem de dahil, birçoğu farklı toplumlar üzerinde denendi. Peki mükemmeliyeti yakalayamamızın sebebi nedir? Çünkü bu ideolojiler sadece kağıt üzerinde mükemmeller. İnsanın gerçekçi ve kusurlu doğası tarafından kolayca yutulup sindiriliyorlar. Herkesin menfaatini kovaladığı bambaşka bir sisteme dönüşüyorlar.
Kitapta can sıkıcı bir nokta daha vardı ki herkes altı saat çalışıyor ve boş vakitlerinde de 'faydalı' aktiviteler yapmak zorundalar. Düşünün bi'. Boş boş saatlerce duvarı izlemek yasak. Yürüyüşte geceyi geçirmek yasak. Ancak fayda sağlayacak şeylerle ilgilenilmeli kitaba göre. Bu, toplum için faydalı olur mu gerçekte? Birey mutlu olmadığı takdirde yaptığı işlerde hep bir aksama ve kusur çıkar. Bence bu Utopia halkı da bunu görmezden geliyor. Saçma şeylerden bile mutluluk sağlanabiliyorken insanları katı bir programa sokamazsınız.
Bunlar dışında genel olarak örnek bir yaşantı gibi duruyor. Altına ve mücevhere düşkünlük kölelerin yapacağı bir şey gibi değerlendiriliyor. Bu arada, bu mükemmel toplumun köleleri de var. .d