İnsanlık tarihi kadar eski olan göç, sanayileşme sonrası dönemde kırdan şehre yönelen nüfus hareketleriyle hızlanmıştır. Dünya üzerindeki egemenlik mücadelesi 20. yüzyılda iki dünya savaşıyla sonuçlanmış, milyonlarca insanın bölgeler ve kıtalar arasında yer değiştirmesine neden olmuştur.
Bu süreçte mevcut imparatorluklar demografik açıdan değişim geçirip dağılmış; etnik-dini kimlik çerçevesinde teşekkül eden yeni ulus devletler ise nüfus hareketlerini ve göçleri hızlandırmıştır.
2. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye’de, hem kırsal yerleşimlerden şehirlere doğru iç göçler başlamış hem de yakın tarihte görülmemiş yoğunlukta Batı’ya bir göç gerçekleşmiştir. Kırdan şehre yönelen iç göçler, Cumhuriyet’in kurucu aktörlerinin öngördüğü toplum yapısına, onun ideal insan tipine ve kültürüne tezat teşkil edecek niteliklere haiz bir nüfus kitlesinin çevreden merkeze yerleşmesine imkân vermiştir.
Kısacası bu kitapta, ulus-devlet yapılanmasına yol açan göçler yanında Anadolu’da temerküz eden nüfusun iç göçlerle şehre yönelmesinin yol açtığı kimlik ve kültürel dönüşüm üzerinde durulmaktadır. Türkiye’de göç dalgalarıyla meydana gelen değişimi merkeze alan tartışma konularından teşekkül etmektedir.