1995 yılında sınai mülkiyet alanında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler birçok eleştiriye rağmen yürürlükte kaldıkları yaklaşık yirmi iki yıllık süre zarfında bu alandaki mevzuat ihtiyacını karşılamıştır. 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname`nin yürürlükte olduğu son yıllarda art arda gelen Anayasa Mahkemesi iptal kararları mevcut mevzuatın marka hukuku alanında giderek işlerlik kaybetmesine sebep olmuş, yeni kanun elzem hale gelmiştir. Nitekim 2017 yılında tüm sınai mülkiyet haklarını kapsayan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu`nun yürürlüğe girmesiyle bu alanda mevzuat birliği sağlanmıştır. Türk marka hukukunda tescil ilkesine istisna teşkil eden gerçek hak sahipliği ilkesine yönelik ilk monografi olma özelliğini taşıyan bu çalışmada, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Sınai Mülkiyet Kanunu mukayeseli olarak ele alınmıştır. Bir işareti tescil ettirmeksizin kullanmış olan ve belirli şartlar altında bu sıfatı kazanan gerçek hak sahibi, söz konusu işaretin bir başkası tarafından tescili talep edildiğinde tescile itiraz edebilecek ve tescil edilmiş olsa dahi söz konusu markayı hükümsüz kılabilecek güçlü bir konuma sahiptir. Gerçek hak sahibinin bu konumu şüphesiz alelade bir nitelendirmeden ibaret olmayıp her somut olaya göre irdelenmesi gereken özellikler arz etmektedir. Çalışmamızda, mevzuattan ziyade Yargıtay uygulamalarıyla hukukumuzda yer etmiş olan gerçek hak sahipliği ilkesinin tanımı, kapsamı ve şartlarını Yargıtay kararları ve doktrinel bakış açısı ışığında incelemek suretiyle bütüncül bir eser ortaya koymak hedeflenmiştir