*Şark milletleri için bugünkü garp medeniyeti topluluğuna katılmaktan, bütün şartları ile katılmaktan başka hiçbir kurtulma çaresi yoktur. Dünyada her şey temelinden değişebilir. Fakat geri milletler için esirliğin yalnız adı ve şekli değişebilir. Bilenler bilmeyenlerle hiç müsavi olur mu?
Bir demokraside en ehemmiyetli şey gazetecilerin, milletvekillerinin, umumiyetle politikacıların ahlak ve karakteridir. Siyasi partiler sicillerinde ahlak ve karaktere baş mevkii verdiler mi, yavaş yavaş bütün aykırılıklar ortadan kalkar. Ahlak ve karakter zaafı siyasi menfaatler için faydalı kaldığı müddetçe de milli murakabenin bizzat kendisi, bütün müesseseleri ile soysuzlaşa soysuzlaşa nihayet iflas etmekten kurtulamaz* diyen Falih Rıfkı Atay, Türkiye’de yeni yeni başlayan demokrasi serüveninin sınırlarını çizmiştir.
Falih Rıfkı, İkinci Cihan Harbi bunalımında kutuplaşan dünyada Türkiye’nin yerinin demokrasiden yana olması gerektiğini hemen her yazısında dile getirmiştir. Bununla birlikte bilhassa Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili anılara, Trablusgarp, Balkan Harpleri, Birinci ve İkinci Dünya Harplerine ve bunun neticesinde yaşanan göçlere, Milli Mücadele döneminde Anadolu’daki faaliyetlere, inkılap hareketlerine, İkinci Cihan Harbi bunalımının Türk dış siyasetine yansımalarına, Kore Harbi’ne ve Türkiye’nin tutumuna, gündeme dair yazılardan başka sanat ve edebi faaliyetler ile Cumhuriyet döneminin önemli şahsiyetlerine de yer vermiştir.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna şahit olan Falih Rıfkı Atay, yaklaşık 70 yıl önce Yeni İstanbul Gazetesi’ndeki kaleme aldığı yazılarla İmparatorluktan Cumhuriyet’e Türklerin serüvenini anlatmaktadır.