20. yüzyıl edebiyatının en büyük eserlerinden biri olan Kayıp Zamanın İzinde, gözlem yeteneğiyle ünlenen Marcel Proust’un yedi sene boyunca evinden çıkmadan yazdığı ve çocukluğundan beri zihninde sakladığı ayrıntıları taşıyan; insanın bilincini, duygularını ve hatıralarını uyandıran romanıdır. Bazen bir kilise çanının sesiyle bazen de bir yudum çayın damakta bıraktığı tatla, sonsuza dek unuttuğumuzu düşündüğümüz hatıraların tüm berraklığıyla yeniden gözümüzde canlanması gibi, Proust da Kayıp Zamanın İzinde’yle hem yaşantımızı hem de yaşanmışlıklarımızı canlandırmayı amaçlar.
Başkarakterimiz, dönemin Paris sosyetesindeki sanat anlayışına, karmaşık ilişkilere ve olaylara bakış açısını aktarırken, bir yandan da toplumdaki ve aşktaki alışkanlıkların gerçek mutluluğu tatmaya nasıl engel olduğunu gözler önüne seriyor.
Swann’ların Tarafı’nda, anlatıcıyla beraber biz de çocukluğumuzdan bu yana çevremizde gelişen olayların içimizde uyandırdığı duyguları tadıyor ve hayatımızı tahammül edilebilir kılan bazı unutulmuş anları hatırlıyoruz.