Tacettin Taci, Mahpeyker Çıtırak, İdris Takacı, Safinur Tazenane ve bendeniz, Sormagir Mahallesi, Mürdümeriği Sokak’ta oturan ve yazları bi türlü denize gidemeyen çocuklarız...
Aslında çok şanslı çocuklarız.
Kışın saatlerce kartopu oynarız. Soğuktan, patlıcan gibi morarır ellerimiz. Baharda bütün çiçeklerin açtığını görürüz; papatyaların, güllerin, mis kokulu karanfillerin ve deve dikenlerinin... Bütün dalların yeşillendiğini izler, çiçeklenmesini bekler ve koruk erikleri, çaktırmadan ceplerimize doldururuz...
Hiçbirimizin cebinde cep telefonu falan olmadığından; koruk eriklerle cam misketler için, çok yer olur...
Kolumuzu bacağımızı, en az bir kere arı sokar. Karahindibaları püfler, pıtırakları birbirimizin saçına yapıştırırız...
Ve öğleden sonraları birden bire bastıran iri taneli yaz yağmurlarıyla, bulaşık süngeri kadar ıslanırız...
Su birikintilerinde, iribaşların yavaş yavaş kurbağa olmasını seyrederiz...
Serçe yavruları, gözümüzün önünde tüylenirken, leylekler, dere kenarlarında köryılan avlar.
Ve ağaçlar sonbahar olduğunda, uçuşan sarı yaprakları toplar, sevdiğimiz kitapların arasında, hazineler gibi saklarız..
Biz gerçekten şanslı çocuklarız! Mevsimleri takvimlerden değil; çiçeğinden, böceğinden, bağından bahçesinden ve ağacındanbiliriz...
Ihlamur ağacından, erik ağacından, nar ağacından...
Durun bakayım! Ben size ne anlatacaktım?
Birkaç hikâye anlatacaktım! Hah! Hatırladım, tamam!