Zavallı hafıza! Günden güne yaşlandığını hissettiğimiz vücutlarımız, şu toprak yığınının üzerindesürekli ayakta kalmaya çalışır durur. Bir hüzünlü bakışı yıllarca unutmaz. Bir sözü, bir tebessümü yıllarca saklar. Etrafında, baş dönmesiniandırır bir hızla geçenhatıraları korur. Bu duruma tahammülün yavaşyavaş bitmesiyle, bize ümit veren gelecek de biter. Hayatımıza yoldaş olan geçmiş, unutuluş denizinde mahvolur. O zaman öldürücü bir şekilde kanayan bir yara gibi bizi mezarın kapısında bırakarak hizmetini terk eder.
Sergüzeşt, Dilber ve Celâl'in bedbaht aşkından dem vuruyor bizlere. Dilber'in bir köle olması, Celâl'in iyi bir ailede yetişmiş, eğitimli ve zengin olması daha başından bu sevdanın ayrılık sinyallerini veriyor olsa da hikâyenin sonunda onlar yeni bir başlangıca doğru yol alırken biz okuyucular ise içimizdeki nehirde kaybolan insanlığımızla boğulurken buluyoruz kendimizi. Aşkın her hâli güzel ama bu sonla biten hâli insanın içini paramparça ediyor.