Harold Bloom’a göre Batı edebiyatının parametrelerini belirleyen yazarlardan biri olan Portekizli yazar, şair Fernando Pessoa, 30 Kasım 1935’te Lizbon’da hayata gözlerini yumduğunda, kaybın büyüklüğü pek anlaşılmamıştı.
Ne zaman ki “sandık” açıldı, günlükler, gerçek ya da hayali mektuplar ve notlardan oluşan o sonu gelmez yapıt gün yüzüne çıktı, ancak o zaman Bloom’un tespitinde ne denli haklı olduğu anlaşıldı. Pessoa’nın alametifarikası, yarattığı çoklu kimliklerdir; hayata bakışları, geçmişleri, inançları ve idealleriyle “takma adın” ötesine geçen o dış benliklerdir. Ricardo Reis de bu kimliklerin başında gelir.
José Saramago, Pessoa’nın ölüm haberi üzerine, on altı yıl aradan sonra ülkesine geri dönen Ricardo Reis karakteriyle işte bu çoğul evrene ışık tutuyor. Aynı zamanda, daldan dala konan neşeli üslubuyla, Salazar’ın iktidara yükseldiği Portekiz’de ve genel olarak Avrupa’da esmeye başlayan faşizm rüzgârının sinir uçlarına dokunuyor.