Fırtınalı ve karlı bir kış gecesi sonrasında, tam seher vakti uyandım. Kalbimde anlam veremediğim bir telaş ve kaygı ile. Midemin içerisine ben uykudayken yerleştirilmiş kocaman bir yumruk vardı sanki. İkide bir karın kaslarımı dövüp duruyordu. Sen yanımda olsan *besbelli annem, babama, yine yaprak sarması yedirmiş akşamleyin* derdin. Düşününce kehanetin doğru çıkıyordu. Her neyse, keşke ağrıyan yegâne yerim midem olsaydı. Bak mesela fırtınalı, karlı bir kış gecesinin şu vaktine, seher dedim ya; bu söz bile bir yerlerime sancılar salıyor. Çünkü Seher Vakti az sonra şafakların sökeceği günlere yakışıyor sadece. Benim için şafak, kim bilir bir daha ne zaman sökecekti? Gittiğin gün, o son dakikada, üzerinde Türk Vatandaşları yazan, pasaport kontrol kulübesinin arkasından, minik ellerini yukarıya kaldırıp, bize veda selamı vermiştin. İşte, o anda deklanşöre basıp kalbimin fotoğraf makinesi ile, hafızamın kıble tarafındaki duvarına, o esnadaki fotoğrafını nakşetmişim.