Üç kutsal bakire, üç kutsal gelin. Güneş, yalnızca birinin üzerine doğacak Ve onun gelini olacak. İnançsız Mara, hayatı boyunca hazırlanmak zorunda bırakıldığı o önemli gün geldiğinde seçilmeyeceğini ve hep özlemini çektiği gibi sade bir hayatı olacağını hayal ediyordu. Sevdiği adamla evlenerek yaşadığı her şeyi geride bırakacaktı. Ta ki üzerine doğan Güneş, tüm hayallerini yakıp kül edene kadar. Apollon’un Gelini olarak tapınağa gönderildiğinde, kanını ve tüm geleceğini inanmadığı bir Tanrı’ya sunmaktan başka şansı yoktu. Ve onu çağırdı. Ancak gelen, karanlığın içinde karşısında dikilen Tanrı, Apollon değildi. Apollon’un ikiz kardeşi Rae’ydi. Kehanet Tanrısı Rae. Troya’nın Tanrısı Rae. Ölü Tanrı… “Konuş,” dedi ölümsüz sesiyle. Sesi damarlarımda akan kan kadar akışkan ve sıcaktı. “Bana sunduğun şey nedir?” Mara’nın ona sunduğu şey Troya’nın geleceğiydi.
İlk kitap'a yoOlayları tam hatırlamıyorum ama Mara kendini gelin olarak Apollon'a adıyacak iken yanlışlıkla Rea'ya adıyor ve olaylar gelişiyor. Şahsen ben ikilinin arasındaki çekimi vs oldukça iyidi, şahsen kurgu evren ve yazarın kalemi bana göre iyidi.
İçinde ya smut yok ya da az da olsa varmı diye tam hatırlamıyorum olabilir de olmaya bilir de tam emin değilim şahsen tekrar okumayı bile düşünmüyor değilim ama okumak isteyen var ise tavsiye ederim şahsen benim için en iyi Türk fantastikkrrden biridir.