Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazandı. Romantik akımın en tanınmış adları arasında yer aldı. Toplumsal sorunlar ve politikayla yakından ilgilendi, 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis`e katıldı, daha sonra milletvekilliği yaptı, l`Evenement adlı bir gazete çıkardı. 1852`de Louis Bonaparte`ın imparatorluğunu ilan ettiği hükümet darbesine karşı çıktığı için sürgün edildi. Cezası 1859`da sona erdi, fakat imparatorluk yıkılana kadar gönüllü olarak sürgünde kaldı, 1870`de Fransa`ya döndü. 1871`de Paris Komünü`nü desteklemese de komüncüleri savundu. 1831 yılında yayımlanan romanı Notre Dame`ın Kamburu klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alır.
Bir kitabı bitirmenin hüznü içerisindeyim. Oysa sevinmem gerekirdi ama öyle olmadı. Nasıl bir eserdi bu böyle... Beni avucuna alıp, sımsıkı sarıp bırakmadı. Ve ben teslim oldum sayfalarına. Bir masalın içindeyim dedim önce. Sonra antik bir tiyatro. Müzikal. Sinema... Kitabı okuduğum her an ben bu zamanda değildim. Bundan emindim.
Güzeller güzeli Esmeralda'ya olan aşkından ölüp biten, acı çeken, ahiretini, şerefini, dünyasını yok sayan bir papazın ızdırabını buram buram hissettim. Çoğu kez kalbimi sızlatan Notre Dame'in kanburu Quasimodo oldu.
Quasimodo; Fransızca'da tamamlanamamış, eksik anlamını içeren bir isim. Papaz Claude Frello kilisenin önünde bulduğu çirkin bebeğe bu ismi verir ve büyüdüğünde ise ona zangoçluk görevini layık görür.
Bazen çok güzel olmakta bir suçtur ve güzel olanın dışında herkes bunun farkındadır. Belki de Esmeralda papazın ölüm tehditlerine boyun eğseydi, bu eser bu denli değerli olmazdı. Ya ölürsün ya da benim olursun yakarışları onu asla yıldırmadı. "Darağacından senden daha az korkuyorum" dedi Esmeralda. Çünkü onun kalbinde sadece Phoebus vardı.
Etkisinde kaldığım bir kitap oldu. Ne kadar anlatsam az kalacak gibi. Evet, öyle gibi.