*...Kentin yukarısında, uzun bir sütunun üzerine Mutlu Prens’in bir heykeli vardı. Heykel tepeden tırnağa altın tabakasıyla kaplıydı, gözleri iki parlak safirdendi ve kılıcının kabzasında kocaman bir yakut parıldıyordu. Herkes bu heykele gerçekten de çok imreniyordu. Sanattan anladığını göstermek isteyen bir Kent Konseyi üyesi ‘’Bir rüzgargülü kadar güzel’’ dedi, ‘’fakat pek de kullanışlı değil’’ diye ekledi, insanların kendisinin de kullanışlı olmadığını düşünmelerinden korkarak. ‘’Sen niye Mutlu Prens kadar mutlu olamıyorsun?’’ diye sordu hassas bir anne, aya bakıp ağlayan küçük oğluna. ‘’Mutlu Prens hiçbir şey için ağlamaz.’’...*