Jack London`ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, maddi imkânsızlıklar içinde iyi bir eğitim almak ve ismini edebiyat dünyasına duyurmak için yılmadan ve durmak bilmeden çalışan genç bir denizciyi konu alır. Yüksek sosyeteye mensup sevgilisinin gözünde saygın bir yer edinmek umuduyla yazarlığa soyunan Martin, yazdığı öyküler birkaç dergi tarafından peş peşe reddedilince ve çaylak bir gazeteci yüzünden sosyalist olmakla suçlanınca uğruna verdiği iki yıllık savaş gözüne çoktan kaybedilmiş görünür.
Ne var ki başarı ve şöhret nihaidir, fakat her şey sona erdiğinde Martin çok önemli bir şeyi; bir zamanlar sofralarına oturmak için can attığı ve son derece kültürlü olduklarını düşündüğü o yüksek kesimin aslında ne kadar da sığ ve sahte olduğunu keşfedecektir.
Martin Eden ile okuyucu, körpecik bir delikanlının bireysel devrimine baştan sona tanık olmakla kalmayacak, kendine olan inancını bir kez olsun yitirmeyen bu gencin eğitsel devrimini tamamladıktan sonra yaşadığı hayal kırıklığıyla sarsılacak.
Yaşadığımız hayatı tamamıyla değiştirmek ve bunun için büyük bir zaman ile enerji harcamak herkesin cesaret edebileceği bir şey değildir. Jack London'ın yarı otobiyografik kitabında ise tam da bu konudan bahsediyor.
Rastlantı sonucu kendi hayat tarzından tamamen farklı hayatlara sahip olan inanlarla karşılaşan Martin Eden'ı, onlar gibi yaşamanın merakı sarıyor. Bu üst sınıfa ait insanlar arasındaki bir kadına aşık oluyor. Onun için de eğitimi olmamasına rağmen durmadan okuyor. Çalışkanlığı sayesinde de kısa zamanda büyük gelişme gösteriyor.
Fakat aradığı mutluluğu üst sınıf arasında bulamıyor. Daha çok şey öğrendikçe çevresindekilerin, paralarıyla bilgilerinin paralel olmadığının farkına varıyor. Bilgilerini paylaşacak ve konuşacak mantıklı insan bulamamaya başlıyor. Hatta uğruna her şeyi değiştirdiği kadının bile aslında ait olduğu sosyal sınıfın ve ailesinin kuklası olduğunu görüyor.
"Iradesiz adamlar bunlar; bir bira üreticisi yaptığı biranın şişesine damgasını ne kadar kolay basarsa müesses nizam da onları o kadar kolay etkiliyor. İşlevleri üniversiteye giden tüm gençleri izlemek ve şans eseri zihinlerinde zerre kadar özgünlük parıltısı kalmışsa onu def edip oraya müesses nizamın damgasını basmak."
Aşk insana neler yaptırmazı bu kitapta görebilirsiniz. Martin Eden aşkı uğruna genç bir işçiden başarılı bir yazara dönüşen hayat mücadelesini, kendini keşfetmeyi, kesfettikçe hazineye ulaşmayı ve bu sayede okuyucusuna böyle şahane bir edebi eser bırakmayı aşkı sayesinde ortaya çıkardı desek yeridir. Okurken sanata da doydum, edebiyata da. Aşk'a da doydum, yazarlığa doğru giden o güzelim yolculuğa da. Martin'in yürüdüğü yolların izini sürmek, onunla birlikte hayal kırıklığına uğramak, çoğu kez onun adına üzülmek ama bir o kadar da başarısına şapka çıkarmak son derece keyifli bir yolculuktu.
Bilmediğim birçok kelimeyle, duymadığım bir kaç çiçek adıyla tanıştım. Hepsini de çok sevdim.