Jack London yarı-otobiyografik romanı Martin Eden’de, yazar olabilmek için hayatını ortaya koyan genç bir gemi işçisinin hikâyesini anlatıyor. San Francisco’da gemici olarak çalışan Martin Eden’in yazarlık macerası, Ruth Morse’a olan aşkıyla başlar. Ruth zengin bir çevreden gelmektedir ve ailesi onun fakir bir işçiyle evlenmesine razı olmaz. Martin için sevdiği kadınla birlikte bir hayat kurmanın tek yolu, yazar olmak ve kendisini edebiyat çevrelerine kabul ettirmektir. Yazar olmaya karar verdiği andan itibaren tükenmeyen bir azimle yazar ve yazdıklarını yayıncılara gönderir. Yanıt olarak yalnızca reddedildiğini bildiren mektuplar alsa da, inancını yitirmeden çalışmaya devam eder. Sonunda yayıncıların ve girmeye can attığı burjuva çevrelerin itibarını kazanmayı başarır. Ancak bu, düşündüğü gibi mutlu olmasına yetmeyecektir.“Martin, bir maceraperest ve aksiyon adamıydı, bunu becerebilen pek fazla yazar da yoktur.”George Orwell
Sen kitapları okuyarak kendi yolunu kendi başına buldun. Bundan sonra yalnız kalmayasın diye seni bu akşam kitap okuyan diğer adamlarla tanıştıracağım.
Düşüncelerinde hep gizli bir hayat yaşadığını hatırladı. Bu düşüncelerini paylaşmayı denemiş ama onu anlamaya yeterli bir kadın veya erkek bulamamıştı.
İçimde söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor. Hissediyorum.... Ama anlatamıyorum....
Bir zamanlar bütün masumiyetimle yüksek makamlarda oturan, güzel evlerde yaşayan, banka hesabı olan eğitimli insanların ne kadar değerli olduklarına inanırdım.