*Bak şu semaya, ne görüyorsun, maviliklerden oluşan bir deniz. Gözlerinle onun içine girmeye çalış; o mavilikleri yırtmak için uğraş, ne görüyorsun? Mavi... Daima mavi... Değil mi? Sonra, bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun? Donmuş simsiyah bir renk... Of!...
O siyah tabakaları parçalayarak içeriye bak; in, in, in, ne kadar inebilmek mümkünse o kadar in; ne buluyorsun? O siyahlıklar içinde ne buluyorsun? Siyah... Daima siyah değil mi? İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mavi, daima mavi; aşağı bakılsa siyah, daima siyah...
Bu metni yayına hazırlarken, hem doğru bulmadığımız hem de yazarın kendi koyduğu ilkeye daha uygun olacağını düşündüğümüz için, çalışmamızda gerek yalınlaştırma yoluyla gerek kelime değişiklikleri yoluyla eseri tarihsel ve kültürel bağlamından koparan örnekleri izlemedik. Bunun yerine ilgili cümleleri özgün metne, dolayısıyla eserin tarihsel ve kültürel bağlamına uygun düşecek biçimde güncelleştirmeyi yeğledik. Bu konuda yer yer mevcut metinden sapmış olsak da yazarın belirttiği yönteme ve özgün metne bağlı kaldığımızı söyleyebiliriz.Karşılaştırmalı özgün metinden sonra bu çalışmamızla da bir dönem ya da bir kuşak romanı olarak tanımlanan eserin eksiklik ve yanlışlardan arınmış, tarihsel ve kültürel bağlamından koparılmamış, renkli ve sanatlı anlatımı yaralanmamış güncel halini oluşturmaya çalıştık. Umarız başarmışızdır. N. Ahmet Özalp
*Sanıyorum iki gün sonra Halit’le [Refiğ] Aşk-ı Memnu üzerine televizyonda bir konuşma yapacağız. Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar ve Aşk-ı Memnu’yu arka arkaya okudum. Halit’in de dediği gibi Halit Ziya, insana ve onun ruhsal durumlarına eğilmek bakımından bana benziyor. Ayrıca Kırık Hayatlar ve hala Mai ve Siyah’taki ‘tutunamayan’ tiplerle bir duygu benzerliği de söylenebilir. Ahmet Cemil büyük hülyalarının yanısıra küçük hesapların da etkisiyle sönüp gidiyor.*