18. yüzyıl Fransa. Kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille, tüm insancıl duyumlardan ve duygulardan yoksun, yalnız kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten bile çekinmeyen bir katildir. Herkesin, her şeyin kokusunu almak, dilediği tüm kokuları üretmek konusunda gerçek bir dâhi olan bu genç adam, kendi kokusunun olmadığını, bulunduğu yerlerde insanların kendisinden çıkan kokuyu alamadıklarını anladığı gün dünyasını yitirmiştir. Tek çıkar yol, başkalarına sanki insanmış izlenimi verecek kokular sürünmektir. Toplum içinde bir birey olarak var olamamış, ama kendi benliği dışında her istediğini yaratabilmiş bir dâhiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü bir akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde ancak Kafka’nın eserinde görülebilecek bir insanlık tragedyasının anlatısıdır.
Bu kitabın beyaz perdeye aktarıldığını biliyor muydunuz?
Orjinal adı parfume olan film İspanyanın Figueras, Girona ve Barselona şehirlerinde çekilmiş. Doğanın güzelliği bir nakış gibi işlenmiş çekimlerde ve detaylarda kayboluyor insan seyrederken. Kokulara karşı alışılmışın dışında duyarlılık gösteren Grenouille, gerçek bir dâhidir. Yeni baştan yaratacağı bir insan kokusunu elde etmek için insanlara gereksinimi vardır. Bu arayış ve kokuları tamamlama süreci birçok cinayeti de peşinde götürür. Bir trajediyi anlatmakta olan film derinlemesine incelemeyi ve düşünmeyi gerektiriyor. İnsan psikolojisinden tutun da sosyolojik duruma kadar her alana dokunuyor.
Koku hafızası diye bir şey vardır. Buna inanıyorum. Birçok kez bu hissi yaşadım.
Eminim kitabı okumak filmden daha heycan verici ve ilgi çekicidir. Yine de izlemeyenler için filmi de önermek isterim.