“Ey aşk! Bu nasıl bir sır? İçine giren tufan oluyor. Bu nasıl bir hırka? Kim giyse aşk sarhoşu olup çıkıyor. Aşkın çilesini küçümsediğiniz an içinizdeki cehennem büyür. Aşkın çilesiymiş aşka dayanak olan. Yeter ki yan! Dumanın bulut olur.
Yeter ki yak! Ummanlar kazan olur. Nerede ateş, orada su! Nerede su, orada ateş! Ne tuhaf kimya! Ben, Kimya. Ben Rabbime aşık bir garip kul. Ben, Mevlânâ’nın ci¤erparesi Kimya. Ben dünyanın anlamamakta ayak dirediği ve yüre¤ine parmak sayısınca kişinin agâh olduğu Tebrizli Şems’i anlamış, yaşamış maşukum. Ey gözleri aşkın gözyaşlarında yıkananlar! Ağlamak gittikçe daha çok zorlaşırken,var mı benim için de birkaç damla gözyaşınız?”
Kimya Hatun'un babası vefat edince annesi Kerra, Mevlana ile evlenir. Hayatları Konya'da geçer. Mevlana'nın üvey kızı olan Kimya Hatun'u konu alan kitap çocukluğuna, gençliğine ve hayallerine yer verir uzunca bir bölüm. .
Mevlana'nın verdiği terbiye ile büyüyen ve tertemiz yürekle aşkı arayan Kimya Hatun, beşeri aşkı bir kenara bırakarak Şems-i Tebrizi vasıtasıyla ilahi aşka ulaşıp Şems ile evlenir. Bu evlilik Kimya Hatun'un hastalığı ve daha sonra da vefatı üzerine çok kısa sürse de akıllarda kalan gerçek aşkın ne olduğu, yaşadığımız aşkın hayatımızın neresinde ve nasıl durduğudur.