19. yüzyıl İngilteresi’nde, katı bir tutuculuğun hâkim olduğu Victoria döneminde geçen Jane Eyre, ilk feminist romanlardan biri kabul edilir.
Yazarı Charlotte Brontë’nin öz yaşamından izler taşıyan roman, güçsüz ve kimsesiz bir kız çocuğunun yaşamın en zorlu koşullarından geçerek güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür. Dönemine göre erkek-egemen toplumdaki kadının konumuna cesur bir bakış açısı getiren roman, tutkulu anlatımıyla da edebiyat tarihinde özel bir yer edinmiştir.
Henüz on yaşındayken öksüz kalan Jane Eyre, dayısının evinde yaşamaya başlar. Fakat yengesi onu yük olarak görür, şımarık kuzenleriyse ona hayatı iyice çekilmez kılar. Sonunda isyan ettiğindeyse yengesi onu yoksul kızların gittiği katı disipliniyle ünlü bir yatılı okula gönderir. Okulda açlıkla, adaletsizlikle, hastalıkla geçen yılların ardından Jane, bu okulda öğretmen olmayı başarır. Fakat sıkışıp kaldığı bu okulun sınırları dışındaki hayatı merak etmektedir.
Bir gün bir gazeteye iş ilanı verir. Olumlu cevap alır ve Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiyelik yapmaya başlar. Bu gizemli ev sahibine âşık olan Jane’i, hayal etmesi güç zorluklar ve acılar beklemektedir.