"19 yaşındayım, taksi şoförüyüm. Sadece bu işe yarıyorum, bir de arkadaşlarımla kâğıt oynamaya. Başka hiçbir uğraşım, isteğim, hedefim yok. Bir ev arkadaşım var, adı Kapıcı. Kendisi aynı zamanda köpeğim olur ve karşılıklı kahve içmekten büyük keyif alırız. Kısacası sıradanlığın mihenk taşıyım ve bundan şikâyetçi değilim. Ama bir gün posta kutumda bulduğum iskambil kartının, çerçevedeki bu resmi değiştireceğini nereden bilebilirdim ki? "Hiç" oluşum, kimliği belirsiz birini rahatsız etmişe benziyor ve belli ki benimle oyun oynamak istiyor. Neden sorusunun cevabı aslında çok basit: umursamak için. Peki o halde, oyuna hazırım!"
Dilde sadeliği kullanma yeteneğini başarılı bir şekilde ortaya koyan Markus Zusak, Hiç Kimse Sıradan Değildir adlı eğlenceli olduğu kadar düşündüren romanıyla, herkesin yapabileceklerinin ötesine geçebileceğini en sıradan insanlar üzerinden göstererek zekasını gözler önüne seriyor.
"Genellikle kendimize inanarak ortalıkta dolanıyorduk. 'Ben iyiyim.' diyorduk. 'Iyiyim.' Ama bazen gerçek karşınıza dikiliyordu ve kurtulamıyordunuz. Işte öyle zamanlarda, bazen bunun bir cevap bile olmadığını, aslında bir soru olduğunu anlıyordunuz. Şimdi bile, hayatımın ne kadarının inanılır olduğunu merak ediyordum."
Köpeğiyle yalnız yaşayan Ed Kennedy taksicilik yaparak geçiniyor. Oldukça sıradan, yoksul bir hayatı var. Klişe arkadaşlar ve klişe bir platonik aşk...
Sıradan Ed'e, posta kutusunda bulduğu iskambil kağıtlarıyla (Karo, sinek, maça, kupa asları.) adresler ya da bilmeceler iletiliyor. Bunları çözerek insanlara yardım etmesi gerekiyor. Yardım ettiği her insan Ed'in hayatına karışıyor ve kalıcı bir etki bırakıyor.
Kitabı sürükleyici yapan en ilgi çekici şey, Ed'in karar verme yetisi. Karşılaştığı durumlarda ben ne yapardım diye düşünüyorum ama aklıma yetersiz sonuçlardan başka bir şey gelmiyor. Ancak Ed, sanki bunun için doğmuş gibi hızlı ve eğlenceli kararlar alıyor her adres için.