Güneşin batmasına az biz süre kalmıştı. Ağaçların ve evlerin göğe doğru bakan keskin uçlarında gün batımının kızıllığı yansıyordu. Evlerin, taşların ve büyük nesnelerin yere yakın tarafları gölgenin siyahına boyanmışlardı. Varmak üzere oldukları köy küçük bir tepeye kurulmuştu. Evlerin çokluğu ve düzensiz bir şekilde dağılışı, köye uzaktan bakıldığında bir kasaba havasını veriyordu. Yer yer dut ve incir ağaçları göğe doğru yükseliyordu. Önlerinde duran manzara, köy yaşamını konu edinen değerli bir ressamın fırça darbeleriyle hayat bulduğu güzel bir tabloyu andırıyordu. Bu köy, hiçbir zaman ressamların güzel manzaraları resmettikleri bir köy olmadı.
"Gülfeza, 'Beni çok sevdiğini biliyorum ama bunun bir yere kadar bizi götürdüğünü bilmiyorsun. Sevgi güzeldir, insanın hem bedeni hem de ruhu için gereklidir ama sevgi yaşama tutunmak için bir amaç değildir, amaç olmadığı için varlığımızı devam etmemiz yeterli değildir.'"
Gülfeza insanın içine işleyen kadın erkek duygularının ve hissettiklerinin çok güzel yansıtılmış haline tanık oldum. Betimleme yeteneği ve duyguların çok ince ve güzel anlatımıyla güzel bir eser çıkmış. Kesinlikle okumayı hak ediyor.
Sen karanlık bir iş çevirmiyorsun senin tek bir amacın var: hastaları muayene etmek. Hiçbir zaman bir hastayı iyileştirdin diye kapılma, insanoğlu hiçbir zaman Tanrı gibi olamaz.