Gazap Üzümleri, bir toplumsal krizin etkilerinin epik bir anlatıyla gerçek bir sanat eserine dönüşmesinin Amerikan edebiyatındaki en güzel örneği.Bir cehennem kaç acıyla oluşur bu dünyada? Toz fırtınalarıyla tarladaki mahsulün mahvolması, Büyük Buhran’da bankaların topraklara el koyması ve sonunda, göçle gelen sefalet…Bir otomobili kamyona dönüştürerek çıktıkları mecburi yolculukta, acılarını ve açlıklarını, düşlerini ve öfkelerini de peşlerinden sürüklüyor Joad ailesi. Gazap Üzümleri, kaygı dolu günleri sessiz bir başkaldırıyla aşmaya çalışan insanların romanı.“Steinbeck’in asıl yeteneği, bizi Joad ailesiyle birlikte yaşatmasıdır. Ailenin konuşmalarına daldığınız, kişiliklerini öğrendiğiniz anda sanki onlarla yürüyormuş, araba tamir ediyormuş ya da kamp kuruyormuş gibi hissedersiniz.”Sam Jordıson
Gazap Üzümleri; 1930’lar Buhranının getirdiği ekonomik krizle birlikte topraklarından edilen Joad ailesinin uzun göç hikâyesini anlatıyor. Tıpkı bir bebeğin dünyaya gelişi gibi uzun ve sancılı. Tıpkı ölü doğmuş bir bebeğin sessiz çığlığı gibi çaresiz. Yine neden bu kadar geç kaldım, daha önce okumadım diye hayıflandığım bir kitap oldu. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki okuyucuyu yormayan akıcı bir dile ve güçlü betimlemelere sahip. Öyle ki beş yüz kırk sayfa boyu göç eden Joad ailesinin iş arayan bir ferdi, ha bozuldu ha bozulacak her an yolda bırakacak diye beklenen otomobilden bozma kamyonu, yağmurdan veya güneşten koruyan çadırı, kahvesini tatlandıran şekeri ya da lapasını kaynatan çalı çırpısı; ne olduğunuz fark etmeksizin ailenin ‘bir şeyi’ oluyorsunuz. Yoksulluk, açlık, dışlanma, çaresizlik, haksızlık ve daha nice imkânsızlıkla baş etmeye çalışan ailede herkesin bir ismi var, “Ana” hariç. O sadece “Ana” olarak anılıyor. Doyuran, ısıtan, toparlayan, dağılmaya müsaade etmeyen, tüm bu zor şartların en ağır yükünü çeken olsa da şikayetlenmeyen. Eksiliyor ama dağılmıyor Joad ailesi. Onları her defasında toparlayan “Ana” var. Sahi ana olmak bunu gerektiriyor değil mi? Kitabın sonu ise kalbimi yaraladı. Çok ama çok tanıdık bir his yumru olarak boğazıma oturdu. Okuyun, mutlaka okuyun…
"Bir ara kendi ruhunu bulmak için çöle gittiğini, yalnızlığa çekildiğini, sonunda kendisine ait bir ruh bulunmadığını öğrendiğini söylemişti. Büyük bir ruhun küçük bir parçası olduğunu söylemişti."
"Ve sen, senden daha iyi olan bir şeyi yok etmişsindir... Ve onu yok etmek seni sevindirmez, çünkü sen böylece, kendi içindeki bir şeyi de yok etmişsindir, artık onu koyamazsın."
"Insanlar yetiştirmedikleri şeyleri yiyeceklerdi. Ekmekle aralarında bir ilişki kalmayacaktı. Toprak, demirin altında eziliyor ve demirin altında yavaş yavaş ölüyordu."
"Onların başına garip işler geldi ve bu işlerin bazıları o kadar insafsızca, bazıları da o kadar güzeldi ki, bu yüzden içlerinde inanç, bir daha sönmemek üzere yeni baştan ve ölümsüzlüğe değin alevlenmeye başladı."