“Öyle ise karar vermemek için çok zahmet çekmeyeceksiniz... Ben de yenilik gerçek zannettimdi... Bizde bu züğürtlük varken... Böyle söylenilir, söylenilir, birçok tatlı hayâller kurulur, -gülerek Süreyya’ya, Necip’e bakıyordu sonra vazgeçilir, değil mi? Zaten bundan kolay şey mi olur? Ağabeyim malum ya, evvela bir heves, bir heves... Üstüne uyku... O Paris’e de böyle gidip gelmedi miydi?” Suat bu lakırdıların arasında hep kendi kendine: “Ah akşam olsa!” diyordu. Akşam üstü hepsini kanırıp yola çıkardı. Fakat son tren gelip de dadısının çıkmadığını görünce canı pek sıkıldı; o kadar yalvardığı halde babasının belki aldırmayacağını düşünerek kızıyordu. Dadısı ertesi akşam, öbür akşam da gelmedi; Suat her gün akşama kadar bin sabırsızlık işkencesiyle bekliyor, bütün gün umduğu halde son saatte umudunu kesip onun gelmeyeceğini, gelse bile boş geleceğini düşünüyor, kederleniyordu.”