Yazmanın ve okumanın insan üstünde iyileştirici bir etkisi olduğu hem yazarlar hem de okurlar tarafından sık sık dile getirilir. Meseleye “hikâyeler kurmak” açısından baktığımızda bile mesela hayal kurmanın, masallar anlatıp dinlemenin üzerimizde “terapi gibi” bir etki yarattığı, bize teselli ve umut verdiği herhalde inkâr edilemez.
Ahmet Sarı, Edebiyatın İyileştirici Gücü’nde engin birikimi ve yazmak üzerine, okumak üzerine derin mütalaalarıyla kurmacanın bizi hayata daha çok bağlayan, acılarımızı daha katlanılır kılan, bizi “iyileştiren” tarafını ele alıyor.
İlgi alanı Rilke’den Kafka’ya, Bernhard’a, Hölderlin’e; oradan tarihe, psikanaliz ve felsefeye uzanan Edebiyatın İyileştirici Gücü; bizi edebiyat-terapi ilişkisini birçok alandan sayısız anekdot, tanık ve örneği inceleyerek kurmacayı, edebiyatı, onların üzerimizdeki etkisini ve bizzat kendimizi sorgulamaya çağırıyor.
Bir öykü bir başkasının olduğu için onunla dalga geçmek, onu aşağılamak, onu kaale almamak haddimiz değildir. Bu aslında aynı zamanda bizim hikâyemizdir. İnsan, başkasında kendi hikâyesine bigâne kalmamalıdır.
Kendini Allah'a katan cennetin yitirilmişliğini artık düşünmez. Yunus' un şiirlerinde olduğu gibi cenneti dileyenlere bahşeder. Üç beş gılmanın, üç beş perinin peşinde koşmaz. Allah'ın bizatihi kendisinin, Rü'yetullah'ın peşinden koşar.
Toplumun çöktüğü ve düşüşe geçtiği insanlarda ahlak ve değerin kalmadığı zamanlarda sığınılan kitaplar okuyan kişiye yar, yaren, mihmandar olmaktadır.Hüzünlü halinde kendini avutan, gülmek istediği zaman da harfin sonsuz şaka kudretine inanan ve ona yaslanan biri olmak lazımdır.
Yazıya merakı olan, yazıyla bir derdi olanın ruhu bir bardağa benzetilecek olursa; okumalarından ya da yaşanmışlıklarından bu bardak bir gün dolar.Dolan ve artık taşan bu deneyimleri, duyguları, düşünceleri yazma zamanı gelmiş demektir.
"Şapka" adlı öyküde sorulması gereken soru belki de şudur: İnsan, hele de kafa hastalığına, zihinsel bir hastalığa sahip insan, kendi çılgınlığından edebiyat, yani yazma yoluyla kurtulabilir mi?
"Kızın bir hikâyesi vardır artık ve insan bir hikâyenin içinde, bir hayal dünyasında yaşayabilecek kadar şanslıysa, gerçek dünyanın acıları sona erer. Çünkü hikâye devam ettiği sürece gerçek yoktur."