Kendime sıkça sorduğum bir soru var: Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok edeceğini söylese, yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse kalmazsa, yine de yazar mıyım?
İlk anda buna hayır yanıtı veriyorum. Kimse beni okuyamayacaksa neden yazayım ki? İkinci anda yanıtım evet oluyor ama sadece galaksilerin yaşadığı felakette birkaç yıldızın hayatta kalabileceğine ve yarın bir gün birilerinin benim göstergelerimin sırrını çözebileceğine yönelik umutsuz inancım yüzünden. O halde, Kıyamet’in eşiğindeyken bile yazmanın hâlâ bir anlamı var.
Umberto Eco’nun 1980’lerden başlayarak 2000’lerin başına kadar kaleme aldığı denemelerinin yer aldığı Edebiyata Dair, Dante, Nerval, Cervantes, Borges, Shakespeare, Joyce, Wilde gibi Batı edebiyatına yön vermiş pek çok yazarın metinleri üzerinden edebiyat sorunsalını irdeler: Neden yazarız? Edebiyatın toplumsal ve bireysel yaşamlarımızda üstlendiği işlevler nelerdir? Edebiyat ile tarihsel olayların gelişim süreçleri arasında ne tür etkileşimler bulunur? Kurmaca dünyaların doğası nedir? Uzam, sözcüklerle nasıl temsil edilir? Metinler kendi aralarında nasıl söyleşir...
Edebiyata Dair, Eco’nun salt kuramcı kimliğiyle değil, aynı zamanda kendi deneyimlerini “samimiyetle” paylaşan bir romancı olarak da rehberlik ettiği, edebiyat evreninde bir keşif yolculuğu…