Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.İlk basımı 1982’de yapılan Duisburg Treni’ni yeniden okurla buluşturuyoruz:“Bu yanıtı doğru bulmuyorum. 18 yaşındayım. On dört yıldır bu ülkedeyim. Bir meslek öğrenmek istiyorum...”“Yerimiz yok demiştim size..”“Benden önce Polonyalı Tamara’ya bulundu ama! O da kara saçlı değil miydi?”Herr Walder durdu biraz. “Polonya başka!” dedi sonra. “Hükümet, Polonya’dan gelenlere karşı esneklik istiyor...”Nereden geldi, nasıl olduysa, “(Aman devam et! Bugün sonuç alacaksın!)” diye bir umut doğdu içine. Bölüm şefi Herr Walder’le konuşmasını sürdürdü:“Az önce Almancamın iyi olduğunu, ama Alman müşterilerin kara saçlı berber istemediğini söylemiştiniz. Beni geri göndermeden bu noktayı biraz daha açıklamanızı rica ediyorum..”“Evet Almancanız iyi. Berberlik yapabilirsiniz. Çünkü bu meslekte çalışanların her konuda düzgün konuşabilmesi gerekir. Kara saçlıların istenmeyişi ise, son yıllarda gelişen yabancı düşmanlığı ile ilgili. Meslek seçimlerini yönlendirebilmek için kamuoyu eğilimlerine dikkat ediyoruz. Almanya’da kara saçlı berberlerle satıcılara tepki artıyor...”