Senyör Kesada, her ay düzenli olarak şehre iniyor; çantalar dolusu kitap satın alıyordu. Öyle bir gün geldi ki, odasının her tarafı şövalyeleri anlatan kitaplarla doldu. Kitap okurken birilerinin onu ziyaret etmesinden hoşlanmıyor ve hatta, ziyaretine gelen çok yakın dostlarını görmeyi bile kabul etmiyordu. İyiden iyiye tuhaflaşmıştı. Her geçen gün gerçek yaşamdan kopuyordu. Okuduğu romanların kahramanı olan şövalyeler, onun için dünyanın en büyük insanlarıydı. Nerede mazlum bir insanın ahı duyuluyorsa, anında orada ortaya çıkarak, zalimlerin tepesine demir yumruk gibi iniyorlardı. Ne yazık ki, artık dönem değişmiş ve analar artık böyle yiğitler doğuramaz olmuşlardı... Meydanı boş bulan kötü ruhlu, kötü niyetli insanlar, zayı? arı ve yoksulları alabildiğince eziyor; adaletin temsilcisi konumunda olan hakimler, hemen her durumda soluların, zenginlerin ve güçlülerin yanında saf tutuyorlardı. Eğer, bu durumu kökünden değiştirmek için kendisini insanlığın hizmetine adayacak, kararlı ve yiğit bir şövalye ortaya çıkmazsa; durumun düzeleceği yoktu.