Anadolu’nun doğusundan yüzler, sesler, tatlar, tanıklıklar… Ankara’dan ötesi çok ama çok güzel; gidin mutlaka. Öyle üstünkörü değil; tanışarak, yüzleşerek, sindirerek gezin. Esnafa selam verin, çocukların oyunlarına katılın, yer sofralarına oturun, boz tepelerin ardındaki hayatlara kulak verin. Ben öyle yaptım ve Doğu’ya doyamadım. Kaç yüz kere çaya davet edildiğimi, bana kaç kez “Başım gözüm üstüne, yemeğe de buyur,” dendiğini hatırlamıyorum. Hem gözlüğüm hem de insanlara eğitimli olduğumu düşündürten yüzüm nedeniyle bana kaç kez “Hocam” dendiğini de sayamadım. Adres sorduğumda işini gücünü bırakıp beni aradığım yere kadar götüren insanlar tanıdım. Gérard de Nerval’den ilham aldım; Nuh’un, Ahmedi Hani’nin, Veysel Karani’nin, Ali Emiri’nin, Ahmed Arif’in, Yaşar Kemal’in izini sürdüm. Kazancı Bedih’in ezgilerinde Mem’in Zin’e, Siyabend’in Heco’ya, İbrahim’in Allah’a aşkını düşledim ve ben bu toprak sarısı coğrafyayı çok sevdim. Unutmayın! Anadolu’nun doğusunu görmeden Türkiye’yi tanımış olamazsınız.