Lily ona tek bir şey değil, her şeyi söylemek istiyordu. Düşünceyi bölüp parçalayan o küçük sözcükler hiçbir şey anlatamazdı. *Hayata dair, ölüme dair, Bayan Ramsay’e dair* – hayır, diye düşündü, insan kimseye bir şey söyleyemezdi. Durumun acilliği hep hedefi şaşırtıyordu. Sözcükler hep telaş ve heyecanla yanlara uçuşuyor, bu yüzden de asıl hedefi birkaç santim aşağıdan vuruyordu. Sonra da insan bu işten vazgeçiyordu… İnsan bedenin bu duygularını sözcüklerle nasıl ifade edebilirdi ki?..
İngiliz edebiyatının kilometre taşlarından biri olan Virginia Woolf, Deniz Feneri’yle kendi iç dünyasını aydınlatıyor. Bilinç akışı tekniğinin ilk örneklerinden olan eser, olayların ve diyalogların az, iç monologların çok oluşuyla okuru roman karakterlerinin kendi gerçekliğine, iç dünyasına dâhil ediyor. Kadının toplumdaki konumunu, evliliğin bir kadının yaşamına etkilerini, evlenmeyen kadınların gerçekten anlamlı bir hayatının olup olmayacağını sorgulayan yazar, bütün bunları derin bir yalnızlık hissiyle ele alıyor.