Haydi, canlı ve yalnız hayat arasındaki uzun kıyaslamadan, kendimiz için değil de toplum için doğduğumuzu söylerken; hırs, açgözlülük ve ahlâksızlığı hafifleten deyişten bahsedelim. Haydi, sosyal ilişkilere düşkün olan kişilere seslenelim, cesaretle, ellerini kalplerine koyarak; kurumlara ve konumlara can atmadıklarını, dünya kargaşasında, kamu yararı adına, kendi kişisel arzularından vazgeçtiklerini söylesinler. Bunlar, hırslarına ulaşmak konusunda öyle bir noktaya geldiler ki, artık sonlarının iyi olmayacağını açıkça ifade edebiliriz. Şurası kesin, hırs bizi yalnızlığa götürür. Peki, nedir onu bu denli kaçıran toplumdan? Neden kendine geniş bir hareket alanı arar? Bir insan, her yerde, iyiyi de yaratabilir hastalıklı olanı da. Eğer bu konudaki önyargılarda doğruluk payı var ise en büyük bölümü en kötüsüdür ya da vaizin dediği gibi bir şeyin binde biri iyi sayılmaz.
“Rari quippe boni: numero vix sunt totidem quot Thebarum portae, vel divitis ostia Nili,”
[“İyi adamlar gerçekten nadir görülür; neredeyse Teb şehrinin kapıları yahut zengin Nil nehrinin ağızları kadardır, daha fazla değil.”