Erasmus 1536 yılında Basel kentinde hayata veda ettiğinde, arkasında bıraktığı yığınla eser arasında Deliliğe Övgü kendisine sonsuzluk bahşeden en önemli eseri olur. Çünkü bu eser ölümünden sonra Fransızca, Almanca, İtalyanca başta olmak üzere pek çok dile çevrilir. Zaman zaman Erasmus’un yaptığı şakaları kaldıramayan bazı ilahiyatçılar yasaklatsa da Deliliğe Övgü yüzyıllar boyunca halk tarafından çok okunur ve sevilir.
Çünkü Erasmus’un Deliliği, yani Stultitia’sı bir tanrıçadır, hem de lütfuna ereni dipsiz kuyuların karanlığından güneş ışığına çekip çıkaran ve yaşamı zevklere boğan bir tanrıça, yani bir kadın. Giyinişi, düşüncesi, davranışı ve yaşam şekliyle Minerva’nın, yani Bilgelik tanrıçasının tam zıddıdır.
Erasmus, Stultitia ile Minerva arasında retoriksel sanatların yardımıyla öyle içinden çıkılmaz bir labirent örer ki, okuyucu deliliğin mi bilgelik, yoksa bilgeliğin mi delilik olduğunu bazen karıştırır. Erasmus deliliği önce överek yerer, sonra da yererek över. Çünkü Erasmus’un yerdiği sıradan delilik, yani insana göre deliliktir; övdüğü ise kutlu delilik, yani Tanrı katında kutsal olan deliliktir. Kutlu delilik özünde hakiki bir bilgelik içerir.