Dank, sonsuz bir karanlığın ve kaosun içinde çakılmış bir kıvılcım gibi.
Süper olmayan süper kahramanlar, tekkesini terk eden dervişler, bir yıldız tohumunun peşinde ellerini kana bulayanlar, sarı bir tablo için yokuş yukarı koşmasını öğrenenler, tüm şehri etkisi altına alan hissizlik hastalığıyla savaşanlar, yastıklarının altına mayın döşeyen aileler, gizli teşkilatlar, patlayan silahlar, patlamayan silahlar, cenaze evleri, mezarlıklar, yiv, set, dank!
İşte buradayız. Yani Dünya’da. Kalbimizi, parçalanana kadar harcadık. Bütün duygularımızı sömürdük. İşte buradayız. Dünya’da. Egomuzu, bizi yutana kadar besledik. İşte buradayız... Dünya’da. Yumruklarımızı sıktık, yumruklarımızı geçirdik. Beğenmediğimiz bütün işlerden istifa ettik. İşte buradayız. Dünya’da. Aşık olduk, çok aşık olduk, fazla aşık olduk. Tükettik. Duygularımızın sonuna geldik. Son kullanma tarihi geçti. Bozuk bir tadı var artık duygularımızın. İşte buradayız. Dünya’da. Sahi, neden buradayız?