Önümde bir kapı göremiyordum. Kapı olsa bile, binlerce kapı olsa bile, hepsi sımsıkı kapalı olsa bile, korku ve endişenin kokusu sızamazdı yanıma, gam ve kederin nefesi sokulamazdı ân’ıma. Öyle yumuşak, öyle sıcak, öyle kucaklayıcı, öyle onaylayıcı ki o ses…
Âşina bir çağıltı gibi serince aktı kalbime. Yakın, çok yakın bir çocuk dokunuşu gibi yanaklarıma. Halıya dokunur dokunmaz kadifeleşen kedi patisi sesi gibi. Ak köpüklü dalgaların ayağımın altında dolanışı gibi. Yakınlıkların hepsini çağıran hırka kokusu gibi. Akşamüzerleri esen ıhlamur kokulu meltemler gibi.
Senai Demirci, Cennette Bir Gün’de cennetin toprağına dokunuyor. Kur’ân’ın cennet tasvirlerine tutunarak, cennetin sıcacık kalbini hayatın nabzına taşıyor. Doğuştan *cennetli* olan insanın *cennetli-k* olmaya doğru yürüyüşünü içsel bir yolculuk olarak kurguluyor.