Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater`i ve Ackley`i bile sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice`i bile özlüyorum. Sakın kimseye birşey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra. Çavdar Tarlasında çocuklar, Salinger`in tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler.Bu sürecin bir psikaytri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield`in masumiyet arayışının iç burkucu romanı.Belki de Salinger`ın. 1993`te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger`in , 1963`ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve nerdeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
Bir gencin bakış açısından yazılmış. Aslına bakılırsa yaşadıklarını ve hissettiklerini doğrudan aktarıyor karakter. Anlatım ne kadar absürt olursa o kadar çok ilgimi çekti. Özellikle bir kısımda elini ceketinin içine atıp sanki yarasını tutuyormuş gibi davranması. Bunu yaparken de hayali yarasının acısını kimseye belli etmemeye çalışması baktığınızda oldukça mantıksız ve tuhaf. Duygudan duyguya atlaması ve çocuksu hayal gücünü sonuna kadar kullanması çoğu yetişkini sıkacak bir durum sanırım. Yine de sürekli belirli bir mantığa dayalı klasik yazım metotlarından sıkılmış olanlar için güzel bir kaçış olabilir bu eser. İçinde bir düzen aramadan sadece okur ve sempati duymaya çalışırsanız çok eğlenceli gelecektir çocuğun dünyası. Hem eğlenceli hem de oldukça kasvetli. Çünkü direkt olarak hayatta bizi tedirgin eden noktalara değinmiyor ve ders vermeye çalışmıyor olsa bile, onun anılarını okurken siz empati yapıyor ve ister istemez can sıkıcı noktaları da yakalıyorsunuz.
"Ah nerede o günler, gerçekten öldüğüm zaman, şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize filan atıverse, ne iyi olurdu. Ne yaparlarsa yapsınlar da, beni lanet bir mezara tıkmasınlar. Pazar günleri millet gelip karnınızın üstüne bir sürü çiçek filan koyacak, daha bir sürü zırvalık. Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın? Yani..."
"Hayatta karşılaşabileceğiniz en felaket yalancı benimdir herhalde. Rezalet bir şey. Yani, bir dergi almak için gazeteciye gidiyorken bile, biri bana rastlayıp nereye gittiğimi sorsa, gözümü kırpmadan operaya gittiğimi söylerim."