Bouvard ve Pécuchet, 1838 senesinin sıcak bir yaz günü, Paris’te, Saint-Martin Kanalı’nın kenarında aynı banka otururlar. Şapkalarının içine isimlerini yazmışlardır, ikisi de memur ve kırk yedi yaşındadır, biri dul diğeriyse hiç evlenmemiştir, bütün gün yazıyla, kopya etmeyle meşgul olmaktadırlar. İşlerinden bıkmışlardır; maddi imkânsızlıklar ve zaman darlığı sebebiyle istediklerini yapamamaktan yakınmaktadırlar. Benzerlikleriyle beraber farklı yönleri ve eksiklikleriyle birbirlerine yaklaşırlar, yakın arkadaş olurlar.
Bouvard’ın amcası zannettiği babasının ölümü üzerine yüklü bir mirasa konarlar ve asıl maceraları burada başlar. Bir çiftlik satın alır ve yeni hayatlarına başlarlar. Bouvard ve Pécuchet tam manasıyla Aydınlanma Devri insanlarıdır; gelişime ve ilerlemeye inanırlar, teknik onlar için çok önemlidir, kitaplardan her şeyi öğrenebilirler ve yazarlar onlara her zaman doğru yolu gösterir.
Roman, Flaubert’in ölümü dolayısıyla yarım kalır. Flaubert Bouvard ve Pécuchet’yle aynı anda, romana paralel olarak bir Makbul Fikirler Lugatı hazırlamıştır. Flaubert’in Aydınlanma sonrası devrin ve devrimler çağının bir eleştirisi niteliğindeki eseri, çok sayıda tartışmaya konu olmuştur. Bunların başında Bouvard ve Pécuchet’nin budala yahut zeki oldukları sorusu gelir. Roman ve romanla beraber lugatı okuyanların zihninde bu soru belirebilir ve okuyucu için eserin kıymeti bu sorunun cevabını arayışta yatabilir.
Türkçeye daha önce bir kez, Tahsin Yücel tarafından Bilirbilmezler adıyla çevrilen eser, ilk kez Lugat ile birlikte yayınlanmaktadır.