Hüseyin Rahmi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplumda görülen yoksulluk, işsizlik, zihniyet değişimi, alafrangalık, eğitim gibi konulara dikkat çektiği Billur Kalp’te yalnızca Türk kadının çalışma hayatına girmesini anlatmaz; bunu toplumsal konularla harmanlar.
Çalışmak zorundan olan genç kızları tuzağa düşürmek isteyen bir iş yerinde gerçekleşen olaylar neticesinde Mürvet adındaki bir kızcağız intihar eder. Bir paşanın kızı olan Sema Hanım’ın da bilmeden bu bataklığa yolu düşer. Bunu gören nişanlısı onun da Mürvet gibi intihar edip, adını temizlemesini ister. Ancak Sema Hanım tüm kadınlara örnek olacak başka bir yolu seçer.
“Oh insan, insan, yaratıkların en canavarı, en düzencisi insan, yaradılışın en anlaşılmaz, en iğrenç bilmecesi sensin... Yalnız kendin için, kendi keyfin için yaşarsın. Fırsat bulursan her şeyi bu keyif tapınağının önünde kurban edersin... Sonra halkın içine çıkar, hak ve adalet diye bağırırsın.”
Edebiyatımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kilometre taşlarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanatı, halkı yüceltmek için bir araç olarak görmüş bu nedenle üzerine gitmediği, eleştirip alay etmediği hiçbir toplumsal kurum bırakmamış, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş, eserleriyle toplumun çağdaşlaşması yolunda yobazlığa, gericiliğe, bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır; bunu yaparken mizah ögesini ustaca kullanmış, İstanbul’un kenar semtlerinde, mezarlıklarında, Çingene mahallelerinde, köşklerinde, Şirket-i Hayriye vapurlarında, gazinolarında, sayfiyelerinde dolaşmış, okurlarını da dolaştırmıştır. Eserlerinde yapmacıksız bir yerlilik vardır; konak hanımefendisinden gündelikçiye, mirasyedilerden iç güveyilere, dilencilerden dadılara, kalfalara, Çingenelerden Rumlara, Ermenilere, Yahudilere kadar kimi ve neyi konu almışsa onu yerli renkleriyle betimlemesini bilmiştir.