Her şeyden önce bilmelisin ki, hidayet, doğruya yöneliş, ilmin bir meyvesidir. Bu itibarla bunun bir başlangıcı, bir giriş kapısı vardır, bir de sonu. Bir zahiri/görünürdeki yönü vardır, bir de batıni yönü. Başlangıçta temeli sağlam atılmazsa sona erişilemez. İşin zahiri kısmına, görünen ve bilinen tarafına vakıf olunmadıkça, onun iç dünyasına vakıf olunamaz.
İşte şu anda ben, hidayete ermenin, doğru yolu bulmanın giriş kapısını sana gösteriyorum. Bununla nefsini deneyecek ve kalbini de imtihana tabi tutacaksın. Eğer kalbin o yola yönelir ve nefsin de buna itaat ederse, aynı zaman da nefsinin bu yola kabiliyet ve yeteneği bulunuyorsa, işte önünde ilim denizlerinde ve bilgi hazinelerinde sona yönelik, nihayete doğru tırmanma ve işin içine sirayet edip nüfuz etme görevi başlamış demektir. Eğer kalbin onunla karşı karşıya, yüz yüze helmesi durumunda seni oyalıyorsa, gereği ile amel etmek için ipe un seriyorsa, işte o zaman anla ki, ilim öğrenme isteğinde olan nefsin, aslında sana kötülüğü emreden Nefsi Emare`dir.
Senin o nefsin seni lanetli şeytana teslim etmek için harekete geçmiştir. Çünkü o, sana gurur ve kibir ipini uzatmaktadır. Böylece seni bu yoldan tuzağa düşürüp helak etmek istemektedir. Onun amacı, sana hayır, iyilik yolunu gösteriyor kılıfı ile aslında seni şerrin, kötülüğün içine atıyor. İstiyor ki tüm yapıp ettiğin güzel amellerin yok olup gitsin. Zarar edip hüsrana uğrayasın. Tıpkı dünya hayatındaki tüm gayret ve çabaları boşa gittiği halde, yapıp ettiği işlerin güzel olduğunu ve iyi şeyler yaptığını sananlar gibi olasın.