Hayalperestin teki olarak tanıtır bu adam kendini, “Yaradılıştan farklıyım ben,” der. Kendi küçük dünyasında kaybolur da kalbini açacak birini bulamaz; onlarca fırtınanın koptuğu ruhuna kimsecikler dönüp bakmaz. Öylece dolaşır sokaklarda; evlerle, duvarlarla konuşur. Yanı başında akıp giden hayatın farkına varmaz bile. Ömrü boyunca özlemini duyduğu, yılmadan beklediği o kadın bir köprü üstünde çıkar karşısına ve Petersburg’un beyaz geceleri kadar kısa süren hikâyeleri başlar. İnsana yaşadığını hissettiren, bunca sene kıpırtısız kalmış kalbine umut dolduran, bir ihtimal ki hayatımızda yalnızca bir kere hissedebileceğimiz o saf sevgi filizlenir bir anda… “Bir başıma yaşadım ben, tamamen yalnız. Yalnızlığın ne olduğunu bilir misiniz?” diye sorar Dostoyevski Beyaz Geceler’de ve niyeti anlatmaktır yalnızlığın ne olduğunu, bildiğini sanıp yanılanlara yahut da hiç bilmeyenlere. Bu hikâyeyle birlikte sonsuzluğa uzanan o kısacık ana koca bir ömür sığdırır belki de kimilerimiz. Hayat bu! Her şey mümkün.