Jack London, okuyucuyu melez bir anne ve safkan bir babadan doğan bir kurt yavrusu üzerinden, doğanın ve hayatın kökenine kadar inen eşsiz bir maceraya davet eder.
Vahşi Doğa’nın keskin ve acımasız kuralları karşısında bir canlının nasıl tavır aldığını, şartların o canlıyı nasıl biçimlendirdiğini, içgüdülerin ve edilgenliğin bu biçimlenişteki payını anlamak için bir fırsat sunar London. Üstelik daha da derinlerde tüm bu vahşiliğin yanı başında duran insanın ve insandan yola çıkarak toplumdaki her türlü uzlaşmanın ve çatışmanın, bir kurdun izinden giderken nasıl ustalıkla anlatılabildiğine şahit olursunuz.
London, Beyaz Diş`i yazarken öylesine yalın, doğal ve berrak bir dil kullanmıştır ki görünenden çok daha derin duyguları da somut bir keskinlikle hissetmenizi sağlar.
Yaşamda Korku ve Haz "Dünya şaşırtıcı bir yerdi. İçinde hayatın kıpırdanışını hissetmek, kaslarının hareketini fark etmek, sonsuz bir mutluluk kaynağıydı. Av peşinde koşmak, büyük bir heyecan ve coşku veriyordu. Öfkeler ve savaşlar, aynı zamanda haz veren şeylerdi. Hatta korku ve dehşet ile bilinmeyenin gizemi bile bu hayata bir şey katıyordu.
Bir de bazı rahatlıklar ve doyumlar vardı. Dolu bir mide, tembel tembel güneşin altında yatmak gibi şeyler çekilen bütün zahmetlerin, verilen bütün emeklerin karşılığıydı. Ayrıca bu zahmet ve emeklerin zaten bir de kendi karşılığı vardı. Hayatın dışavurumuydu bunlar ve hayat, kendini dışavurduğunda her zaman mutludur. Yavru kurdun da o düşman çevresinden hiçbir şikayeti yoktu. Son derece canlı, son derece mutlu ve kendinden son derece gururluydu. "
Oldukça bilinen bir kitap olduğunu düşünüyorum ülkemizde. Ben okumayı biraz erteledim ismi pek ilgimi çekmediği için sanırım. Konusunun bu derece güzel olacağını beklemiyordum. Jack London'ın sevmediğim hiçbir kitabı yok okuduklarım arasında ancak doğadaki bir hayvanın biyografisi ne kadar sürükleyici olabilir diye şaşırmıştım biraz. Yazan kişi London olduğunda aslında şaşırmaya ya da ön yargılı yaklaşmaya gerek olmadığını unutmuşum. Bir kurdun hayatını öyle gerçekçi bir dille kaleme almış ki, hayatım boyunca kurtların çevresinde yaşamışım gibi hissettim. Köpeklerin, kurtların kısaca hayvan doğasını ve okuyucuya aktardığı düşüncelerine rağmen hiç de abartı ve sahte durmuyor. Bir kurt konuşabilse ve hissettiklerini söylese aynen bu sözler olurdu diye düşündüm okurken.
"Ölüm hakkında en ufak bir bilgisi bile yoktu ama vahşi doğadaki bütün hayvanlar gibi onda da bir ölüm bilinci vardı. Bu onun için acıların en büyüğüydü. Bilinmeyenin özü, ta kendisiydi ölüm. Başına gelebilecekler arasında, hakkında hiçbir şey bilmediği halde en çok korktuğu o son, tasavvur edilemez felaket."